Liberal Konsey

10.17.2005

Sende liberal-demokratsın alper

Alpercim açıkçası ben senin yazdıklarını okurken sıkılıyorum...Hele bu son yazı da isyan bayrağını çektim artık...Belki yeterince derin olmadığım içindir,yada belki aramızda bir "thought-clash" varsa kaybettiğim içindir..Bilimiyorum,affet...Kısa ve özlü biçimde şöyle açıklayarak bu bahse noktayı koyayım...Şu Nozickien dil lafını kullandığıma pişman oldum,orada ben Nozick'in "anarcy,state and utopia'da kullandığı üslubu kullanıyorsun demek istemiştim...hayır,sen bunu klasik bir hadisede de yapıyorsun,mesela o gün benim çardakta hakan ile DT üzerine tartışırken de,yahut herhangi biri "şu fakirler için bişey yapmak lazım..." babında bişeyler dediği zaman da "fakirlik nisbi bir kavramdır..." diye başlıyarak ayni filozofikasyon-argümantasyon üzerinden konuşuyorsun.filozofike bir üslup diyelim,Nozick'in dilini hep anımsatır bana,ama o tabii onunki kabul edersin ki epey profesyoneldi,bol referanslıydı ve zaman zaman da soyut modellemeler üzerinden gidiyordu...Gol atmak için söylemiyorum(çünkü sen böyle algılıyorsun benimse öyle bir kaygım yok) Nozick sonradan hem o kitapta kurduğu çerçeveyi hemde o mantıksal-dili terketti...Ama yine sınırlı-devlet düşüncesini terketmedi,devletçi olmadı,mülkiyet ve piyasa üzerinde "cebir yetkisi" olmalıdır demedi...çerçevesini sıkı ve kapalı kurduğunu belirtti,ana ilkeler konusunda farklı düşünmediğini ama kurduğu modelin dar ve dolayısıyla "eksik kalmaya mahkum" olduğunu belirtti,çok sınırlı açıklamalar yaptı zaten bu eserinden sonra...Yani Nozick ile belirttiğim o,öyle kafamda seni bişeyin temsilcisi falan görmüyorum...Aslında benim görüşüm senin söylediklerinden sonra tam tersiydi,Doğan'a karşı yazdığın ve özellikle "piyasa" konusunda ona katıldığın ve kendi tabirinle klasik-liberalizm eleştirisi yaptığın yazıda ben sana aynen katıldığımı belirtmiştim...Ve senin o yazıda zaten o manada püritenizmin eleştirisini yaptığını belirtmiştim...Evet doğru kelime belki püritenizm...Liberteryenlik değil,çünkü bende politik ideal olarak liberteryen ideallere inanıyorum..hatta onlara anarşist idealler desek daha doğru..Devlet denilen aygıt ultra-minimal seviyeye çekilebilmeli ama ben radikalizmden yana değilim yani öyle bir hükümet gelse,bir günde bunu yapsa,çekingen bakarım...Mesela yarın tüm Devlet tiyatroları,opera,bale v.b kuruluşlar kapatılsa,noluyo derim...Sonra püriten bakışa göre un fabrikaları ve tiyatrolar,üniversiteler aynıdır...ikiside piyasada kar için çalışırlar,biri un satar biri sanat ve bilim...Hatta LDP'nin kültür,sanat ve eğitim alanında "sıfır vergi,bedava arazi" uygulamasıda aslında bu anlamda liberal teoriye aykırı öyle değil mi? Ben un fabrikatörüyyüm mesela "niye böyle kardeşim,haksızlık-adaletsizlik bu,ben vergi veriyorum,arazi için para ödedim,suçumuz un imal etmek mi" valla,adam tutarlı ve teorik olarak haklıdır...Sonra eğitim bütünüyle özelleştirilmeli ama fakir çocuklarına ilk 8 yıl bedava olmalı...Niçin? "Ben elalemin çocuğu okusun diye mi çalışıyorum kardeşim,babasının ahmaklığını ben mi çekeceğim,nasıl okursa okusun" Bu adamın dediği yanlış mı?son derece tutarlı ve teorik olarak haklı..Hastaneler de öyle,fakirler için bir sistem olacak "Niye benim vergim başka kişilere transfer ediliyor,onun hastane masraflarını ben mi vereceğim,soygun bu,yasal soygun" bu konuda da adam sonuna kadar haklı...Bu adamlara nasıl haksız diyeceksin?Felsefi-dışı öncül sebeblere dayanarak,ilk durum haline dair başka spekülasyonlar yaparak...ama neyse,son yazdıklarımı geri alayım,sen şimdi "ben yazmadan benim diyeceklerimi söylüyorsun,bu şu açıdan v.s..." diye filozofik-explanationlar yaparsın,geri alıyorum..İstediğini yaz alpercim..

Kısacası,o doğan'a cevap yazısında sen anti-püriten bir bakışa sahiptin,yani bu benim yorumum,doğan'ında yorumu...Onunla da konuştuk,aslında sen püritenizmin tam bir müdafii değilsin...ben kafanın karışık olduğunu düşünüyorum,dolayısıyla "püriten olmamak" zaten benim kriterim...liberal-demokrat olmak benim uydurduğum birşey değil...püriten olmayan,bazı noktalarda istisna koyabilen kişi zaten bir nevi liberal-demokrattır...onunda seviyeleri tartışılır tabii...zaten benim kavrayışımda liberalizm gevşek-ideolojidir bir meta-ideolojidir onun içinde liberal-demokrasi şu ana kadar mümkün olabilmiş en güzel rejimdir..Bana göre öyle,ana geleneğe yani klasik geleneğe baktığımda da ben hep bunu görüyorum...liberalizm politik değerler sistemine ilişkin,temel ilkelere ilişkin birşeydir...ben böyle anlıyorum,rawls da sol-liberal falan değildir,basbaya klasik liberaldir...tamamen o geleneğin argümanlarını yürütmüştür...şu an aklıma geldi,şöyle bir yorum yapılabilir liberalizm,özgürlükçülüğün(ki bununda ingilizcesi libertariandır,mesela fiilen bunu savunan aktivistlere falan civil or political-libertarian denir)makul ve mümkün şekilde bir siyasal-sosyal model olarak tasarımıdır...Yani şu an uydurdum...Mesela özgürlükçülük niçin uyuşturucu,porno v.s gibi konularda sınırlandırılsın...Taksim de kokain kafe niye açmayalım,talep var bunu iradesiyle isteyen insanlar var,kendilerine zarar vereceklerse kendilerini bağlar,hem "zarar" kavramına karşıysak niye sigara ve alkol serbest...haşhaş yasak tütün serbest...bunun mantıki bir açıklaması var mı...Bu nasıl özgürlükçü olmak? sonra erotizm serbest,pornografi yasak? niye...Tv'lerde öpüşme,sevişme sahneleri var,cinsel organ gözüktü mü..tüm dünyada yasak,ceza...niye? Sonra niye sokaklarda çırılçıplak dolaşmak yasak? kamu düzeni anti-özgürlükçü bir kavram değil mi...bi de ters tarafı var...dükkanıma zencileri almıyorum kardeşim,bu benim mülkiyetim istediğimi yaparım,zencilerden hoşlanmıyorum,onlar bana göre geri bir ırk...niye bunu söyleyemiyorum,hani ifade özgürlüğü...

Herşey bir yana...Şunu açıkla alper,Niye tütün ve alkol serbest,ama yine onlar gibi marihuana,haşhaş,kenevir yasak? Niye? Bunun mantıki-teorik açıdan tutarlı bir açıklaması var mı? Gerçek bir özgürlükçü tüm yasakların kalkmasını savunur? Sonra kumarhaneler niye yasak?nasıl bakkal açılıyorsa kumarhanelerde açılabilmeli...öyle değil mi...nasıl bir özgürlükçü buna karşı çıkar...Hiçbir açıklama beni tatmin etmez..söylenecekleri biliyorum...ama bu 2500 yıldır olan yasakçıların bahanelerinden biridir..Söylenecek her istisna yasakçılığın bahanesidir...

Bu sorular üzerinden tartışalım birde...Benim kafam felsefeye basmıyor demekki,affet alpercim:)

Felsefe-uzun uzun uzun

“Dedim dedi” olayina girmek istemiyorum, ama zorunluyum anlasilan. Ben anladigim kadariyla cevap veriyorum, ki hem katilmadigim gorusler var yazida, hem de bana yonelik olarak iletiliyor, ve bir de ongoru var gene benim sahsi okuma aliskanligimla ilgili, yazacagim yazi dogal olarak cevap uslubunda sekilleniyor, bunda alinacak bir sey yok. Sana ozel bir sey de yok, kim bu kadar yorucu mesajlar atsa ve tekrarlar yapmak zorunda biraksa boyle gitmeye baslarim. Sen bana bakma, sabirsizligima veya bikkinligima ver.
Benim seni yanlis anlamam nereden kaynaklaniyor bilmiyorum, onceki yazilarinda tartismayi liberteryenizm-liberal demokrasi karsitligi olarak gordugunu anlatmissin ve liberteryenizm’den degil liberal demokrasi’den yana tavir koymussun (birer isim olmanin otesinde bunlar ne demek? Bir de bana diyorsunuz, cephe acmak falan, bu da herhalde sey: daha bariscil bir sekil: “liberteryenler soldan bir uzun hava topuyla ataga kalkti, liberal demokratlar kademede dikkatli…). Burada kendini libdem olarak konumlandirirken liberteryenlerin temsilcisi olarak da beni koyuyor gibisin basindan beri. Sonra bana Nozician, ki liberteryenizm denince en cok akla gelen isim, argümentasyon yaptigimi soyluyorsun ve bu dilin tavsadigini cunku benim baska kaynak okumadigimi soyluyorsun. Bu arada sürekli ”true believer”lar geciyor, bunlardan da kast edilenler ilgili liberaller ki onlarin tartismadaki temsilcisi ben oluyorum dedigim gibi. True believer’larla ilgili tutarlilik ve kendi icinde kapalilikla ilgili elestiriler geliyor ard arda, liberteryenlerin de true believer olmalarini baska baska isimler altinda surekli sozkonusu ediyorsun, Popper’dan örneklerle bunun böyle olmamasi gerektigi vs soyleniyor, Emerson’dan tutarliligin küçük akillara has oldugu naklediliyor, ki burada tutarliligin true believer ve dolayisiyla liberteryen dusunce oldugu imalari yapiliyor, bunlar bir yazinin degil kac haftanin sohbetlerinin ve hemen butun yazilarin ortak konusu. Bunlari anlatmiyor musun? Peki bunlarin hepsi bir arada ne demek o zaman? Tum bunlari soyleyip soyleyip karsindaki insan “sen sunu mu dusunuyorsun yani” dediginde “Yoo, oyle demek istemedim.” O zaman en belirgin ve acik olani senin kendi cumlenle soyleyeyim.:
---------
“ama salt özgürlükçü olmakla özgürlükçü-demokrat olmak arasında fark var,kabul edersin...dediğin gibi salt özgürlükçülük diye yola çıkanı hiçbirşey kesmez gider de gider...teorik tutarlılık bakımından gitmek de zorundadır”
------------
Bunlar yanlış işte. teorik tutarlılık insanı yanlış bir yere götürüyorsa insan yanlış yerden başlamış demektir. Doğru yerden başlamış birisi de yanlışa sapmışsa aslında tutarsızlik yapmistir bir yerde. O yüzden mülkiyet hakkına inanan insanın otomatik olarak liberteryen-anarkocappy-anarşist (belki sonra nihilist) diye gitmesi gibi bir zorunluluk yoktur, sen vardir diyor ve bundan kacinmak icin yol olarak libdem olmayi oneriyorsun, Ben senin yukarida yazdiklarindan “anarsist olmak çok marjinal olduguna göre tutarsız kalacak da olsak, baska görüsleri demokratlıgın bir geregi olarak, ikna olmasak da kabul etmemiz gerekir.” gibi bir şey cikarsiyorum, bunu boyle soylemesen de kimse baska bir anlam cikaramaz, yok cunku baska bir anlami. İkna olmadigim gorusu niye kabul edeyim diyorum, cevap yok ya da acik fikirli olmam gerektigi gibi seyler ve alintiladigim cumlenin bulundugu yazida gecen Emerson ornegi geliyor; olgular uzerinden gidelim diyorum; muteahhit vs elestirel ornekleri, cogunluk taleplerini dikkate almamizin nesnel sart ve orneklerini gene ben veriyorum, ama bir "katiliyorum" geliyor, sonra bir sey yok, gene kendim yaziyorum kendim okuyorum. Bana “sen Nozickian dili yanlis kullaniyorsun” desen anladim da, oyle demiyorsun, ve genel olarak “kendini kisitlayan ve baska fikirlere acik olmayan liberal egilimden” bahsediyorsun yazilarinda elestirel olarak. Bu durumda ben de sana diyorum ki “kendini Nozickle kisitliyorsun” demenin bir elestiri olarak kabul edilebilmesi icin ayni anda “Nozick’in kendisine de bir elestiri getiriyor” olman gerek, ya da benim Nozick'i nerede yanlis interpret ettigmi aciklaman gerek, bu olmuyorsa Nozick’in argumanlarini benim sozlerim arasinda teshis edebiliyor olman benim sozlerimi refüze edebilecegin anlamina gelmez diyorum. Nozick karsimiza ciksaydi ne diyecektik? “Kendini Locke ile kisitlama.” mi? Peki nereye kadar gidecek bu?
Lutfen o zaman kurdugun cumlelere ve sectigin kelimelere dikkat ediver. Senin dusuncelerini onlardan cikarsiyoruz cunku.
Benim tutarsizligima gelince. Ben tutarliligi gereksiz bir sey gibi gormedigim icin tutarli dusunceler savunmak gibi bir amacim var, dini vs konularin hepsiyle ilgili tutarli olmaya calisirim her zaman, eger tutarsizlik oldugunu hissedersem bunun da uzerinde dusunurum. Baska birisinin benim dini goruslerim ile siyasi goruslerim arasinda tutarsizlik gormesi kendi gorusudur. Bu benim “tutarliligin geregine inanmadigim ve Emerson’a katildigim” olarak yorumlanamaz dogal olarak. Tutarsizlik vardir diye kabul etmis degilim ki veya varsa bile onun varligini savunmus degilim ki ben?
Klasik bir İslam alimi deyince aklina gelen cerceveye uygun bir usluba sahip degilim anlasilan. Degilim, cunku İslam alimi degilim, her seyden once; ve Islam’dan bahsetmiyoruz, kimseyi yanlis yonlendirmeyeyim diye mutedil olmama gerek yok. Ote yandan yakin oldugum insanlarla bir web forumunda tartisiyorum, burada boyle bir klasik İslam alimi uslubunda kendimi kilitlememe gercekten gerek var mi bilmiyorum?
Bilim meselesi de soyle: Her seyden once ben bilimsel gelismelerin ekonomik kalkinmanin sanatta veya hayatin baska alanlarinda ortaya cikardigi gelismelerden farkli olduguna inanmiyorum. Bu yuzden bilimdeki gelismelerin, bilimin felsefeden ayrilmasinin sonucu oldugu tezi sinirli bir dogruluga sahiptir, bilimin felsefeden ayrilmasi gereklidir, ama yeterli degildir ve ortadan kaldirilmasi cok daha zor baska gerek sartlar vardir, o gun orada bu gerek sartlardan sadece biri olarak o sozu soyledim. Sen bunun bir gerek sart olmadigina inandigina gore daha ayrintiya inmeden neden gerek sart oldugunu ve bu dusuncenin niye gayri-islami falan olmadigini anlatayim. Felsefe derken kast ettigim, tahmin edebileceginiz gibi bilim felsefesi, siyasal felsefe vb degildi, cunku bunlar artik bugun sadece analitik tezlerden ibaret olduklarinda kabul ediliyorlar, yani bunlar artik mantik’in siyasal tezlere uygulanmasindan baska bir sey degil. Oysa eski donemin felsefesi bu olmak zorunda degildi, mesela su adresten evrenle ilgili goruslerine bakarsaniz bu kafadan atma keyfi mukemmelik tanimlarina uydurulmus dusuncelerle bir yere varilamayacagini, tersine saplanilacagini tahmin etmek zor degil. Ya da Pisagor’a iliskin su anlamsiz ifadelere bakalim:

--------------
Pisagor öğretisi evrende herşeyin bir sayı ile (özellikle tam sayı) özleştiğini öne sürer. 5 rengin, 6 soğuğun, 7 sağlığın, 8 aşkın nedenidir. Düzgün geometrik şekiller de pisagorculukta önemlidir. Pisagor yeryüzünün düzgün altıyüzlüden (heksahedron), ateşin piramitten, havanın düzgün sekizyüzlüden (oktahedron), suyun yirmiyüzlüden (ikosahedron) yaratıldığına inanır.
-----------
Bu sacmaliklar bilimin gelismesine ne katkida bulunmus ki? Gayet acik olmadigi. Bu yuzden bilim, bu tur analitik olmayan felsefeden ayrildigi oranda bilimdir. Modern anlamiyla matematik Descartes’la baslamistir ve matematik, tum bilimlerin teknolojik altyapisidir. Bu gorus modernist ya da pozitivist degildir. Pozitivizm, pozitif bilimlerin tek yol gosterici olmasi gerektigi anlamina gelir. Modernizm ise insan beynine paradigmatik bicimde kazinmis, yani bilincinde olunamayan, gecen zamanin, yillarin sosyal düzende hep pozitivizm lehine isleyecegi yonunde bir beklenti ve surec algisidir.
Pozitivist degilim, cunku bilimin, ozellikle de sosyal bilimlerin aciklamalarinin sinirlari vardir, baska yol gosterici kabul etmiyor dahi olsalar insanlar bu sinirlari kabul ederler, dolayisiyla dini inanclara guvenmek veya guvenmemek bir tercih meselesidir, ama sinirsiz bir pozitif bilim anlayisina inananlara pozitivist denir, tutarsizlikla bunun bir ilgisi yok. Eger protestanlik oncesi skolastik bir hristiyanliga inaniyor olsaydim, bu skolastik dusuncenin bilime katki yapmadigini soylemem bir tutarsizlik olabilirdi, ama ben o donem hristiyanligini, sirf onun adi “din” olarak gectigi ve Islam’in da adi “din” olarak gectigi icin savunmam gerektigi gibi bir seye inanmiyorum. Boyle bir bakis senin dusundugunun aksine İslami degil “anti-pozitivist” olarak nitelendirilebilirdi ancak, ve sadece hristiyanligin sorununu gereksiz yere kendi ustune alinan bir Muslumanca dile getirilebilir. Bir musluman olarak dinlere disaridan degil Islam dininin icinden bakmam ancak tutarli olur. Ne yapayim iki farkli insan grubu benim dogruluguna inanmadigim iki farkli inanisin arkasina saklanarak birbirlerini dünyevi bir iktidar mucadelesinde yedilerse. Adama Allah din gondermis, adam egip bukmus “Dunya duzdur, her sey de onun etrafinda doner” gibi bir seyi icine katip kendi de inanmis. Bu adam bilim tarafindan yalanlaninca niye benim onu savunmam tutarlilik olsun. Ya da benim kendi dinime inanmaya devam etmemi niye tutarsiz bir tavira donustursun? Ote tarafta kabak kafali Budistler, totemin etrafinda dans eden kizilderililer, hepsinin kendine gore felsefeleri var, katkilari nedir bilime?
Bunlari boyle bodoslama soyluyorum ki insanlarin her seye disaridan “bilgece” bakmak gibi bir zorunluluklari olmadigi, iceriden, ve kendi oncullerimiz dogrultusunda da bakmaya hakkimiz oldugu gorulsun. Pozitivizm ve Modernizm kendilerine ait bir donemde ortaya cikmis tarihsel kavramlardir. Bugun dinlerin, inanislarin yokolmasi gerektigi gibi dusunce de kalmamistir, ister istemez zamanla yokolacaklari gibi bir beklenti de kalmamistir. Benim pozitivist ya da modernist olmam yasadigim cag itibariyle zaten mumkun degil o yuzden. Ote yandan pozitivist ya da modernist olmayan bir insan da gecmise yonelik olarak bilimin felsefeden ayrildiktan sonra gelistigi gibi bir dusunceyi savunabilir. Bu bir facttir zira, “adami oldurdu” demektir. “adam oldurmek iyidir” ya da “adam nasilsa olecekti” demek degildir. Bugun eskiden felsefe denilen ve ciddiye alinan bir sürü sey sadece lise felsefe kitaplarinda kaldi ve insanlarin kafasini karistiriyor, bilim olarak da kabul edilmiyor. Buna karsilik pozitif bilimler var ve tamamen ozerk bir hale geldi. Iste bunun boyle olusu o donem basladi ve kimse bunu boyle olmaya zorladigi icin degil, doga ve insana iliskin olgularda keyfi-felsefi tanimlamalar birbirini tutmadigi icin boyle oldu bu. Birbirini tutan tanimlar anlamli ve tutarli bir butun olusturdukca “7 sayisinin sagligi temsil etmesi” gibi Pisagor;’un kendinden menkul tanimlamalari vb elendi gitti. Olay ve benim o gun bu ornekle birlikte ifade ettigim sey budur.
Her neyse, ki zaten bilimin sundan bundan siyrilmasi falan gibi etkiler cok minordir. Cok daha onemli etkiler vardir, ben burada toplumlarin ilerlemesini yonetim modellerine ya da toplumca icsellestirilmis su veya bu davranis kaliplarinin-algilarin degismesine ya da bilim-felsefe ayirimina ve benzeri geyik sosyolojik olgulara baglayarak aciklamayi elbette istemem.

10.16.2005

tutarsızlıklar tutarlısı

Sinekten yağ çıkarma uzmanı sevgili dostum alper,yahu nerden nereyi bağlıyorsun,hoşluk olsun diye hiçbir kast içermeden o mini-anektodu koydum yazıya...Popper'in onu kastettiğine dair bişey dermiyim...hiçbir zaman emin olamayacağımız ve sürekli açık olmamız gerektiği...e benimde dediğim bu...tutarlılık karşıtı olurmuyum...Kant da aklın mı karşıtıydı...hayır,salt-aklın karşıtıydı yada süperzeka bir çeviriyle arı-us...bende hep başına ya salt ya sıkı diye ilave ettim...Emerson'unda fanı manı değilim..asla bi thoreau değildir...Sonra hakkaten "dinime küfreden bayi müselman olsa" diye eski halk tabiri vardır...ben tutarlılık bakımından çok titizimdir,çifte standrttan nefret ederim ve bunu kişisel-lifestyle bağlama kadar oturturum ve karşımdakine de böyle kışkırtıcı sorular sorarım..benim bahsettiğim bir mantığa saplanan,orda kalan ve senin dediğin gibi kesmeyen de kesmeyen gidebildiği kadar giden kafadır...ki genelde gidemez bu kafa...kendi içinde tutarsızlıklara düşer,o bunu daha fanatikleştirir falan...sol,milliyetçi ve islamcı cenahta bunun örnekleri çok...ben zihniyet boyutunda konuşuyorum...argümanlar o zihniyet içinden anlaşılabilir şeylerdir..zihniyeti es geçip,ne diyo bu adam doğru mu yanlış mı demekten asla yana değilim...tüm emek ziyan olur,zebil olur bence...senle burda anlaşamıyoruz..

Ben pragmatizmden de nefret ederim,senle beşiktaştayken sana söyledim "true believers" kitabını dava-adamı tipine karşı pragmatik-adama çok fazla prim veren klasik amerikan kafasını yansıttığını...ben ondanda rahatsız olan biriyim,yani senin gibi bende pratikçileri sevmem:) ama işte bir denge bulmak,sıhhatli bir sırat'el müstakıim noktasına gelmek bunun için önemli...Senin taptığını belirttiğin din itidal,ihtiyat,temkin,denge ve ortayol üzerine veciz enfes sözlerle dolu bir din..Bu islam teolojisinin merkezi özelliği gibi birşey,sünnet'e de yansımış gerçekten benimde kafamda klasik bir islam alimi deyince itidalli,sükunet ve edeb sahibi,dengeli ve sıhhatli(sıhhat bile islamic-wisdom içeren bir kavram gibi gelir bana ve çok severim)bugünün tabiriyle cool bir bilge-adam tipi canlanır...özellikle istanbul kültürünün bu damıtılmış insan tiplerine örneklerini görür,okur ve çok benimserim..benim dünyamı bir yana bırakalım,mutedil ve denge unsurunun islam kadar vurgulandığı bir din yok..bu çok sarih...

Söylemiyim diyordum ama tutarlılık övgüsü yapan sen,temel noktalarda bile inanılmaz tutarsız birisin...o gün dediğin felaket-ötesi bir laftı...Her bilim felsefeden kopmalı,kendi içinde anlamlı bir bütün haline gelmeli,kadim alimler hep mütehassıs oldukları ilimleri bir tevhidi bir filozofik tablonun içine yerleştirmişler,bu gayrette olmuşlar...Bilim bundan kopmalı,hatta koptukça bilim olur...Çok çok açık biçimde bu kadar net pozitivist-modernist ve o ölçüde anti-sacred ve gayri-islami bir düşünce olamaz...ve burda demokrat değilim,bunun tartışmasını bile hiç yapma...bilirkişi uygulamasına gidelim,doğan yada atilla hoca yazsın...herkes bunu bilir,bence sende farketmişsindir,bir gaf yaptın diyelim geçelim...hepimiz yapıyoruzdur böyle...benim derdim,hah!buldum bağcıyı döveyim derdi değil...bu sende inançların ile bilime bakışın hatta genel zihniyet yapınla ilgili bir re-thinkinge yolaçar ve açmalı diyorum...

Ben hala temel noktaya geldiğimizi düşünüyorum,o da çerçevelediğim noktadır...ha adını koymuşsun koymamışsın..adı olmayıversin...sen de akl-ı selimle bakarsan olaya farkına varacaksın...daha uzatabilirim ama uzatmıyorum...

nozick değil ecer

bi dakka..bi dakka..Dur baba,yavaş ol ben Nozick'e tavsadı demedim(haşa!)...senin tavsadığını ve tıkandığını söyledim...sen farklı kaynaklardan beslenmiyorsun,anadolu tabiriyle hörgüçten yiyorsun...okumak konusunda söylediklerini hissettim,bende hızlı-okuma ile herşeyi peynir-ekmek gibi okuyan biri değilim..hatta temel bulduğum kitap ve düşünürleri tekrar tekrar okur,onların fikir dünyasına nüfuz etmeye çalışmayı çok severim...satır-araları kadar sevdiğim bişey yoktur...okumak,her seferinde bir keşif sürecidir benim dünyamda...ama her metod kişiyi bağlar ve neticeye bakılır..mesela doğan hızlı ve çok okur..her kişi ve er kişi:) birikimini,mukayese yeteneğini ve muhakeme gücünü yazılarında konuşmalarında gösterir..belli eder..

Nozick gibi bir adamla ilgili destursuz bağa girmem ben...öyle dediğimi nasıl çıkarttın anlamadım..ama senin dilinin filozofikasyon sınırlarına girdiği,sarahatten uzaklaşarak suyu bulandırdığını hatta entel-muhabbeti sınırlarına yaklaştığını düşünüyor ve aman dikkat diyorum ben,uzun süredir böyle ama...sebebini de kendimce anlamaya ve teşhis etmeye çalışıyorum ama bir iddiam yok tabii...Ama kabaca nozickien argümatasyon yapıyosun,bence bu net...ne kadarını okudun,ne kadarı çıkarsama valla onu bilemem...

Popper'la ilgili bir anekdot

Popper'la ilgili bir olay, madem bu kadar geçiyor lafı.

Tutarlilik notu: Bir de Dogan, aslında melekler-Konstantinopolis olayini cagristirir bir sey yazmak istememistim. Sadece konuyu baglamak ve yazmama bir sebep bulmak icin ekledim o notu. Yoksa zaten gercek hayattan bahsediyoruz burada, aksi bir goruste degilim. :))

--------

'25 Ekim 1946 Cuma akşamı 20.30'da Cambridge Üniversitesi 'Moral Science Club' adlı filozoflar ve felsefe öğrencilerinden oluşan tartışma grubu King's College'da normal toplantılarından birini yapıyordu. Başkan Profesör Ludwig Wittgenstein da o akşam orada idi ve o günlerin en şöhretli filozofu Bertrand Russell da hazır idi. O gecenin misafir konuşmacısı Dr. Karl Popper o günlerde LSE adlı şöhretli okula mantık ve bilim metodolojisi hocası olarak atanmıştı. Hitler'den kaçıp yıllarını Yeni Zelanda'da geçiren Popper 'Açık Toplum ve Düşmanları' adlı eseri bir totaliteryen yaklaşıma karşı çıkmış ve İngiltere'de epey ün kazanmıştı. Hayranları arasında Bertrand Russell da vardı.O gece bu üç ünlü filozofun, Russel, Popper ve Wittgenstein'ın bir arada bulunduğu tek andı, bir daha bir araya gelmediler. O gece Wittgenstein ile Popper arasında acımasız bir felsefi tartışma geçti. Popper, 'felsefi problemler diye bir şey var mı?' sorusuna 'evet' diye cevap veren bir konuşma yapmıştı. Wittgenstein ise farklı bir görüşte idi. Filozofların basit bilmeceler (puzzles) çözmekle vakit geçirdiğini düşünüyor ve felsefi problemler olduğu tezini kabul etmiyordu. Uzun tartışmalardan sonra son derece heyecanlı bir son on dakika geçirildi. O on dakikada neler olduğu konusu bugün bile son derece heyecanlı bir şekilde tartışılıyor. Popper 1974 yılında yayınladığı 'Unended Quest' adlı otobiyografisinde kendi ifadesine göre o gece birkaç felsefi problem örneği vermişti. Wittgenstein da bunların tümüne karşı çıkmış, kendince tezi çürütmüştü. Popper Wittgenstein'ın o tartışmalar esnasında odayı ısıtan şömineyi karıştırmak için kullanılan demir aygıtı (poker deniyor) kor haline gelmiş durumda iken elinde sinirli bir şekilde salladığını aktarıyordu. Wittgenstein demiri sanki bir orkestra şefinin çubuğu gibi kullanarak ve sallayarak argümanlarını kor halindeki demir ile destekliyordu. Sonra tartışma etik konusuna geldi. Wittgenstein filozofların etik konusunda söyleyecek pek fazla bir şeyleri olmadığını düşünüyor ve sessiz kalmalarını tavsiye ediyordu. Popper'ı kendisine bir etik kural örneği vermesi için tahrik etti. O da şöyle bir söz söyledi: 'Misafir konuşmacıları demir çubuk ile tehdit etmemek!' Wittgenstein bu duruma çok sinirleniyor ve elindeki çubuğu yere atarak, kapıyı da çarparak, odadan çıkıp gidiyordu! Bu filozofların hepsi öldü. Popper 1994 yılında vefat ettiğinde, o son on dakikada neler olduğu konusu London Times Literary Supplement'de inanılmaz tartışmalara, kitaplar ve makalelere yol açtı. Popper otobiyografisinde o gecenin gerçeklerini tahrif etmekle suçlandı. Wittgenstein tarafını tutan ve o gece de orada bulunanlardan biri olan Profesör Peter Geach, Popper'in anılarındaki anlatımın baştan sona kadar saptırılmış ve basit gerçeklerde bile yanlış olduğunu iddia etti. O gece o odada bulunan tam 30 kişi vardı. Bunlardan üçte biri kadarı da hala sağ galiba! Ancak tezler ve olanlar konusundaki tartışma hala devam etmekte!

Emerson: merhametten dogan maraz

En sonuncudan baslayayim. Bu tartisma bir liberteryenizm, liberal demokrasi tartismasi degil. Tartisma daha cok kafada netlesmis aciklamalar bulundurmakla bulundurmamak tartismasi. Ve bulundurmak demokrat olmadiginiz anlamina gelmedigi gibi bulundurmamak ve bunu yerinize yapacak birilerini adi liberteryen olan dunyanin disinda bulacaginizi ummak da sizi demokrat yapmaz.
Tekrar soylemeliyim ki, bloga donup de bakmadiginiz zamanlardaki yazilarimin konularindan da anlasilabilecegi gibi benim sosyalizm gundemim yok. Sosyalizmin niye kimilerince hala gundem olarak gorulebildigine bir anlam bulmaya calisiyorum. Ikincisi Ozan bana gene sevmedigim turden bir elestiri yapmis. "Nozicien dili iyi kavramis, ama farkli kaynaklardan beslenmedigi icin o dil zamanla tavsiyor" diyor. Ki bu da gene onceden beri belirttigim bir sorun: Ben;
a) Farkli kaynaklar okumuyor ve cok fazla Nozick okuyor olabilirim. (Ozan'in herhalde sandigi durum)
b) Farkli kaynaklari da Nozick'i de cok iyi okumus, sonra Nozick’i sarsabilecek bir seyle henuz karsilasmamis olabilirim.
c) Biraz baska seyler, fakat belki en az Nozick okumus, cunku okudugu bolumleri anlamakta zorlanmis ve bu zorunluluktan oturu pes etmis, fakat adamin o bolumlerde demek istediklerini gerektiginde turetebilecek olcude cozmus olabilirim. (gercek bu sonuncusu)

Bir okuma yaparken onunuzde iki tercih vardir: Teşhis düzeyi ve kritik düzeyi. Teşhis düzeyi okuduğunuz yazarın neden bahsettigini, hangi sorunla ilgilendigini ve jargonunu sınıflandırabilecek kadar okumak demektir. Hiç tanımadığı birisinin kullandığı jargondan onun hangi yazarı okuduğunu çıkartabilen, izleri tanıyabilen insanın o yazarı teşhis düzeyinde bildigi söylenebilir mesela. Kritik düzeyi ise bir yazarın neden o noktada oldugunu anlamaya çalışmak ve düşüncelerinin sınırlarına ulasma cabasi gostermek, dolayısıyla daha elestirel yaklasma yetkinligine ulasmak demektir, yani daha derin bir okuma.
Ne kadar becerebildigimi bilmiyorum, ama ben, sadece kritik düzeyinde okuyorum, bir yerde de buna mecburum yapim geregi; ilkokulda kavramsal bir matematik soruma cevap veremeyen ilkokul ögretmenim yüzünden derste sinirleri bozularak aglamis bir insan olarak, kafasina bir sey tamamen oturmadiginda bir cm ilerleyemeyen bir insan olarak. Bu zor ve zahmetli bir iş, ve insanın cok az sey okuyabilmesi ile de sonuclanabiliyor. Kimileri her şeyi birden çok hızlı ve o kritik düzeyinde okuyabiliyor; kimileri daha az bir hazim kapasitesine sahipler, bu yuzden eger kritik duzeyinde okumak istiyorlarsa yavas gitmeye mecburlar, kimilerinde de gene ayni hazim kapasitesi sinirlarindan oturu hizli gitmek, ancak teshis duzeyinde okumakla mumkun. Nozick orneginden belli oldugu gibi ben ikinci gruba girdigimi saniyorum.
Simdi basindan beri dikkat cekmeye calistigim su: Sadece teşhis düzeyinde okudugumuz yazarlari teshis edebiliyoruz diye bunlardan sıkılıyoruz anlasilan. Bir yazarin zihinsel izlerini sürebildigimiz anda bu o yazarin artik bittigi anlamina mi gelir? Yeni bir sey soylemedigi, kendini tekrarladigi vs. Mesela Nozick’in dili zamanla tavsiyormus? Bu bir gerekce mi gercekten, kulak dolgunlugu bir yazari tavsatir mi, rahat rahat “Nozick de artik tavsadi abi” diyebilen bir insandan cumlenin gerisinde cok sey bekliyorum ben, cunku Nozick tavsamişsa artik heralde büyük bi “katki” geliyor liberal teoriye diye, ama gelenler sadece Nozick olmayan bir kac isim. Oyle bir durum ki neredeyse “Nozick tavsadi, cunku Habermas diye birisi var ve bunun da buyuk yazar oldugu, fakat farkli gorusler savundugu biliniyor.” Peki Habermas? Yarin o da tavsamis olabilir, cunku daha baska ve onunla ayni fikirde olmadigi bilinen birileri oldugunu duyabiliriz bir yerden. Bir kac yazidir boyle beklemedeyiz, yakinda “Katkiyi beklerken…” diye bir romana baslayabilirim artik.
Bu yuzden benim Nozick olayina her halukarda a şıkkı olduguna Ozan’in kendiliginden karar vermesi ve bana baska kaynaklar da oku demesi benim karsi oldugum tutumun ozunu tesil ediyor. Ogrenci de degilim, profesyonel siyaset bilimci de ve elestiri icermeyen bir söz yüzünden yuzlerce kitap okumam mumkun degil. Farkli kaynaklardan beslenseydim ne hatayi yapmayacaktim, baska ne sekilde konusacaktim, bunu biliyorsa Ozan bunu anlatmali ve beni eleştirmeli, ben de içimde bir şüphe oluşuyorsa durumu öğrenmek için o doğrultuda okur kendimi gelistirebilirim, ben bunu su an yapmak istiyorum. Yoksa sırf bir statü nişanesi arar gibi şunu da okuduktan sonra konuşalım demenin anlamını çözemiyorum. Varsayalım ki okudum, ve görüşlerim aynı, değişmedi, aynı dili kullanıyorum; ne olacak? Varsayalim ki Nozick’le roportaj yapiyoruz, sıkıştırmak istiyoruz? “XX sizinle aynı fikirde degilmis buna ne diyorsunuz?”mu diyecegiz? Peki ya “Hangi konuda?” derse bize? (Gercekten. Habermas’i Nozick’le karsit baglamda kullanmadigini biliyorum Ozan. Ama bir kere dusunelim, mesela Nozick ve Habermas, ki alanlari biraz farkli da gorunse, siyasal sistem ongoruleri gelistiriyorlar kendi bakis acilarina gore. Birbirlerinin evrenlerinde hangi noktada celistiklerini biliyor muyuz? Birinin soyleyecegi, fakat digerinin kesinlikle kabul etmeyecegi nokta nedir ve niye oyledir? Bir ornek olarak mesela, bildigim kadariyla Habermas parlamentolarin yetkilerinin biraz daha arttirilmasi gerektigi gibi bir goruse sahip, muhtemelen Nozick buna karsi cikardi, ama Habermas liberteryen mantigi nasil refüze ediyor, ve bu refusalda onu düz salak bi solcudan ayiran nokta ne, bunu biliyor muyuz? Bence iste futbolun zemini bunlara dair olan bilgidir.)
Ben niye Nozician dili kullaniyorum? Bilmiyorum neden, zaten fark etmis de degildim oyle oldugunu, ama “Onun adi liberteryene cikmis, benimki de, demek ki benim onla ayni dili konusmam lazim” diye her soyledigini ezberlemis falan degilim mesela. Mantikli gelmistir de icsellestirmisimdir, ve daha sarsilmamisimdir olaylara o gozlukle bakarken ve insan “Hayir, mutlaka fikir degistirmem lazim, sabit kalmamaliyim” diye okumaz, sarsildigi zaman daha iyisini bulmak icin arayisa girer ve okur. Yoksa iyi bir okuyucu omrunde en fazla 2000 civarinda kitap okurmus, ortalama bir kitapcida siyaset, tarih, sosyoloji, felsefe bolumunde toplamda cok daha fazlasi var, ne yapacagiz simdi?
Nedir mantikli ve orijinal gelen bana Nozick’te; ilk 40-50 sayfada anlattığı ve cevirirken rastladigim rastgele ornekler, devletin öyle veya böyle, ama mutlak kurulacağına, anarsik bir duzen olamayacagina ve bir tek coğrafyada tek bir devlet olacağına ilişkin görüşleri, tazminat ve ceza arasında yaptığı daha once fark etmedigim ayirim, yaptırımsız yasak olup olamayacağına ilişkin spekülasyon, basketçi-profesör örneği ve bizden çok üstün uzaylı ırklar dünyaya inse bizim hayvanlara yaptığımız gibi bizi kesip biçmeye hakları olup olmayacağı gibi başkasına boş gelebilecek ama süper ufuk acici spekülasyonlar. Butun okudugum bunlar, simdi ben ne diyeyim Ozaninki gibi bir elestiriye.
Peki, asil daha onemli meseleye gelelim. Unended Quest (bitmeyen arayis) isimli Popper roportajinin ismini de şahit göstererek ve Emerson’un bir sözü ve pratigin teoriyi, hayatin kitabi aştığı gibi binbeşyüz metreden tanınabilen, ve normalde muhendislere gicik kapan insaat ustabaslarinin agzindan duymaya alisik oldugum popüler pragmatist söylemlerden mülhem bir iddia taşıyor ortaya: Bunca argüman dünyada her şeyi açıklayabilen bir teorinin olamayacağı, her şeyin meşveret vs vs olduğunu anlatmak üzere sergilenmiş ve liberteryenizm her şeyi açıklayan bir teori olduğu ve fakat liberal demokrasi teorisi bunu yapmadigi için biz de liberal demokrat demeliyiz kendimize gibi bir mantık kurulmuş. Herhalde sistem egemenlerinin göbek atarken artik ortadan yarilmalarini saglayacak tek iddia varsa o da budur, eger derdimiz buysa tabii.
(ki Ayn Rand’in Emerson’a karsi olmasi, Emerson’un dediklerinin dogru olmasi icin yeterli imis gibi bir izlenim edindim, senin icin olabilir dedigim gibi, ama benim icin yeterli bir sebep degil bu. Ben Rand’ı, bazı üstün insanların kendilerini gerçekleştirebilmeleri söz konusu olduğunda diğer insanları hiçe sayan ve ezip geçmelerine meşruiyet tanıyan bir güç ideolojisi kurgulamasi bağlamında eleştirmiştim, ve buna kendi yazilarindan somut ornekler verdim. Yoksa “tutarlı bir düşünce sistemi ortaya koymuştur, hem de o kadar tutarliydi ki, bir öte asamasi ancak diktatörlüktü” gibi bir eleştiri yapmaktan utanirim ancak. Insanlar boyle elestirilerden oturu fikir degistirmezler ve o zaman onlara kalin kafali da diyemezsin, cunku haklidirlar. Bence burada Emerson’un matematik hocalarinin ona acimasindan kaynaklanan bir sorunla karsi karsiyayiz. Zamaninda onu hak ettiği gibi sınıfta bırakmayarak dunyaya attiklari bir kaziktir bu laf iste (Tibuk ekolu belli oluyor di mi, hemen farkli partilere de uye olmaliyim tedavi niyetine.)
Aslinda Popper’in ne demek istedigini uzun uzun yazdim bu post icin once. Fakat sonra baktim ki kendi kendimi tekrarliyor gibi hissediyorum, kestim o bolumleri, aylarca gencyunuslar E-mail grubunda bin kere yazmistim, o yuzden artik Popper anlatamiyorum. Popper tutarlilik karsiti falan degildi, boyle bir yazisini goster, butun dernek uyelerine bir ceyrek altin alacagim, bu da cok ciddi bir iddia. Unended quest de o anlama falan gelmiyor. Bu sadece hic bir zaman tamamen emin olamayacagimiz ve surekli acik olmamiz gerektigi demek. Dunyanin bize sundugu imkanlarin dogrulama degil yanlislama oldugunu iddia eder Popper ve “dogruladik, demek ki dogru” diyemeyecegimizi, cunku baska ornekler cikabilecegini vs. ve ancak daha az yanlis bir noktaya ulasabilecegimizi. Sorun birisi bir kac noktasal olayi aciklamak icin bir teori ortaya attiginda baslar, ama sonradan cikan baska noktasal olaylar aciklamaya uyum saglamadiginda bunu yamamak icin gecici bir hipotez ortaya atar, cunku nesnel temeli olmayan bir sebeple aciklamayi hala dogru sayiyordur. Once gecici bir hipotezle durumu kapatir yanlislandigini kabul etmez. Sonra donup teoriyi, bu sefer o noktasal ornekle hic karsilasmayacak bicimde yeniden kurgular. Ve sonunda genel ve tutarliymis gibi gozuken, oysa aslinda sadece en bastaki bir kac noktasal olayin bizatihi kendi varliklarindan menkul bir teori ortaya cikar. Ve bu teoriye aykiri ornek gostermek artik imkansizdir, cunku verili olanlar harici orneklerle sinanamaz bir teoridir ortadaki. Burada anlatilan sey tutarli olmanin bizatihi yanlis oldugu, felsefenin sohbetin veya muzik siir gibi sanatin bir türü oldugu, gercekte hic bir seye hic bir aciklama, anlam getirilemeyecegi falan degildir. Tutarliligin bir kanit degil fakat guclendirici bir nitelik oldugundan oturu, istismar edilmesinin engellenmesidir. Ama dogru bir teori elbette tutarli olmak zorundadir. Sosyal veya fiziksel herhangi bir bilimsel teorinin amacı yalnızca ve yalnizca “tutarlı bir çerçeve” ortaya koymaktır.
Hucrelerimiz oksijenden ATP uretir ve ATP’den aldiklari enerjiyle calisirlar, oksijen olmadigi zaman baska sekillerde ATP uretirler, ama uzun bir süre oksijen olmadiginda olurler, biz de oluruz. Damarlarimizda kan dolasir, oksijen bu kana rengini veren alyuvarlarin icindeki hemoglobin isimli molekule yapisiktir. Hemoglobin bu oksijeni akcigerlerdeki alveol isimli keseciklerden alir ve onlara Karbondioksit verir, alveollere oksijen nefes borusundan gelir. Nefes borusu agiz ve burundan birer delikle disari acilir. Disaridaki havanin %21’i oksijendir ve oksijen dogada bulunan ve hep bulunmus bir elementtir.
Bir tutarsizlik var mi? Aciklama bulunamayan, henuz kesfedilememis noktalar olabilir, ama bir tutarsizlik yok, tutarlilik da yok. Bu hep boyleydi. Sadece biz goremedigimiz bolumler icin modeller olusturup tahmin yurutmeye calisiyoruz, sonra modelimize gore vucudun vermesi gereken tepki ortaya cikmadiginda modelin yanlis oldugunu anliyoruz. Vucut tutarsiz mi peki? Degil. Bir sonraki modelimizin daha az olayi aciklayabiliyor olma ihtimali var mi, yok. Sadece beklendigi kadar katki yapmama ihtimali var.
ITU’’de fizik hocamizin ilk derste soyledigi seylerden birisi bazi fiziksel olgularin incelenmedigi idi. Mesela demisti, “Bilardo topu hareketini incelemeyiz biz. Neden, cunku cok fazla degisken var ve ihmal ettigin zaman zarar vermeyecegini sandigin seyler aslinda sonuca buyuk etki edebilir, ve bu yuzden gerekmiyorsa incelemeye, modellemeye degmez.” Aramizda kimse kalkip da “Bu durumda dunyayi aciklayan fizik kanunlarinin aslinda olmadigi sonucuna varabilir miyiz?” diye acul bir soru sormamisti, kimse bilardo toplarının sürtünme, momentum, yercekimi gibi seylerden munezzeh olabilecegini de dusunmemisti. Bunu dusunmek, eger boyle dediyse, Emerson gibilere has bir durum.
Insan toplumuna iliskin ortaya atilan modeller icin de bunlar gecerlidir, modeller dogru olabilir veya olmayabilir, daha fazla sayida insanin durumunu aciklayabilir, veya tersi de olabilir. Ama tas ve sopalarla, mizraklarla savasiyor olmadigimiza gore iyiye gidiyoruz demektir, cunku 0,9999983… ihtimalle yanlis bir düzenmis o, ve yakin bir zamanda 0,9999984… olacak bu ihtimal insanlarin kafalarinda.
Şimdi unended quest’e dair iddiaya bir daha bakalim: Diyelim ki Popper’in demek istedigi sey tutarliligin otomatik olarak dogrulugu garantilemeyecegi olmasin da “tutarli bir teorinin kuramsal imkansizligi” olsun. Bu durumda hayati ve olmasi gereken sosyal duzeni nasil kurgulardik? Bir kere liberal demokrasi adinda cok genel bir teori, evet ne cok sey ifade eden bir teori, sonra… Sonrasi da “tutarlilik kucuk akillarin derdi”, yani lokal sartlardan turetilmis kucuk hipotezler. Yani bu Popper’in istedigi sey, oyle mi; iyi de bu bilimdisi teorinin tarifi??
PKK, IRA, Çeçenler, Filistinliler terörist midir, yoksa Türkiye Kürdistan’da, İngiltere İrlanda’da, Ruslar Çeçenistan’da, İsrail filistin’de işgalci midir? Hepsine ayri ayri karar verelim: “teror” diye bir tanim uzerinde uzlasmayalim mi demeliyiz? (Bir de sey diyelim istersen: Hepsinde ulkelerin kendi lokal durumlari sozkonusu, onu da en iyi ulkelerin kendi yoneticileri bilir.) Tabii ki hayir, oturursun BM’de, olaylardan soyut bicimde bir insani sebepsiz oldurmek nedir, ne zaman sebepsizdir, ne zaman mertlik ilkesine uygun bir oldurmedir, kim gerilladir, kim teroristtir, tartisirsin, bu konuda ortaya atilmis akademik dusunceleri ve tanimlari da gozonune alarak, bir sonuca varirsin. Yazarsin uluslararasi anlasmalara. Sonra kim kendi halkina eziyet ettigi icin o ulkede insanlar ayaklaniyorsa bunu tespit edersin ve uluslarasi uygulamani yaparsin, insanlarin her halukarda sahip olmasi gereken haklari, devleti kim olursa olsun boylece korumus olursun. Baktin ki teror olaylari artmiyor, hakkaten azalmis, dersin ki iyi bir tanim yapmisiz, daha da iyisini yapmaya calisirsin, ve teror gitgide azalir, biter mi; bitmez, ama azalir. Peki bunu yapmak icin neye ihtiyacin vardir, insanlarin ne tip uygulamalar yapan devletleri sevmedigine tabii, bu da senin adalete dair ve siyasal arayisini baslatir, iste teror sifirlanana, hatta daha yumusak itirazlar ortadan kalkincaya, mesela siyasi partiler de uyelerini kaybedip kapanincaya kadar bu arayis surer, hep yaklasirsin, ama insanlarin talepleri de bitmek tukenmek bilmedigi icin bunu da basarmaya hep yolun vardir, yani unended quest. (Bazen de soyle olur: Bolgenin hakiminin adamlarina karsi israrla silahli saldiri yaparak rustunu ispat eden bir grup ortaya cikarsa, ve arkasinda da guvenlik hizmetini artik ondan almak isteyen bir halk grubu varsa guvenlik hizmeti ureticileri karteli (mafya konseyi baskani da diyebiliriz) "Sen cekil bakalim kenara." der bolgenin o ana kadarki tek hakimine, "Bu territory’e artik giremezsin, bu cocuk ve bolgesi benim korumamda." der, konseye bir de o yeni bolgeden adam alirlar. Bak gene Nozician dil)
Ya da bunlara karar vermek için bir adalet algısına gerek yoktur da ahlak, vicdan, namus, insaf, haysiyet vesaire vesaire vesaire sahibi olmak yeterlidir de, (heeeeeeeeyt be) bunlara sahip her insan zaten neyin ne olduğunu görüyordur mu? (Bu belki neden Nuray Mert, veya her onumuze gelen yazari okumamamiz gerektigine bir kanit olarak kullanilabilir).
Burada kendimize bir isim bulmamiza gerek var mi bilmiyorum. Belki de en dogrusu bir ismimiz yokmus gibi davranmak ve barutumuz olcusunde hak hukuk anlayislarimizi ve insan dogasini birbiriyle tutarli modellere oturtmaya calismak, ve bunu kendimize karsi durust olarak, kanitlara dayali bicimde yapmak, yoksa sirf baskalari baska seyler savunuyor diye degil.