Liberal Konsey

11.12.2005

Kahrolsun Fundamentalizm



Susmayın; Fundamentalizme karşı fundamental olun.

orjinal nokta

Bu dürüst ve sahih sözleri söyleyen etyen'dir...nuriye akmanla olan orjinal röportaj...etyen'in son kitabı da sahihliğin ve dürüstlüğün,içtenliğin örneği...

Şimdi okudum,hem doğan hem ahmet güzel şeyler yazmış...Aslında bir kısım akıl ve ruh sağlığından azade "liberaller"i tabi karşılamak lazım...Finlandiya'da islam düşüncesi neyse,türkiyede liberal düşümce odur...kök ve gelenek eksikliği bizi sahte yerlere taşıyabilir...ASLINDA HAD BİLİNSE ve bi yandanda bu toprakların çocuklarıkendi kültürüyle buluşsa ve yüzleşse orjinal bi nokta yakalanbilir...

Kim demiş olabilir?

------------
Kimya mühendisliği okurken, sonuçta bir kimya mühendisinin fabrikada, bir işletmecinin altında çalıştığını düşünerek, biraz daha yukarıdan bakma ihtiyacı duydum. İşletme okurken, onun da üstünden bir bakışın gerekli olacağını düşündüm ve o zaman ekonomiye kaydım. SBF’deyken artık tarih ve felsefe okuyordum. Yani formel olarak okuduğumun hep dışında, bir sonrakini okumaya devam ettim.
------------

Bu yukarıda alıntıladığım sözler kime ait olabilir? Nereden anladınız?

11.11.2005

Bir problem-adam olarak Etyen'e giriş...

Baktım da etyenin yarınki yazısı 11 kasım girmiş devreye...etyensiz olmaz abi,tamamen kendi icadı kavramları herkes biliyor ve kullanırmışcasına kullanması dışında etyen önemli ve haysiyetli bi entelektüel...kavram kaşifi,mucidi olmasına itirazım yok...yeni kavram yaratsın,ve bunların kendi tarafından icat edildiğinden hareketle açıklayıcı metinler yazsın,belki ilk yanında olacaklardan biriyim...Birçok kişi "şarlatan" der,ben savunurum...etyen'in kafasına ve gönlüne inanıyorum çünkü...akıl-fetişistleri anlamayabilir ama bu bir duygudur...İnanç...Güven...Aslında o inancında kaynağı yine akıl ve zaman...bunların ikisinin kesişmesiyle oluşmuş güven ve empatiyle-hisdaşlıkla oluşmuş inanç...Her clash'imize rağmen alper'e de inanıyorum mesela...Zaten onun için clash yapıyorum ona karşı...Çok beğendiğim makalesine karşı bişey yazıcam,vakit ayarlıyamıyorum bu ara...

Ama etyen beni şok edercesine hala neoloji yapıyor ve neolojisini kökleşmiş-bilinen kavramlar gibi kullanmaktan,hayali topluluklara referans yapmaktan(demokratlar..?! kim bunlar)çekinmiyor...Demokrat sensin etyen bide seni seven bayramoğlu falan...Bu ımagined community yaratılıp somuta bürünecekse bunlar da kendine "liberal" diyenlerden olacak %90...Ama hala müslümanlık der gibi demokratlık liberaller der gibi demokratlar...Bu bal gibi liberal düşünce geleneği içinde bir koldur...hemde belki en güçlü kol...hume,kant..bu yüzyılda da en başta ısıah berlin sonra yenilerden john gray...Tabi etyenin kendine mahsus yorumları da var...Ama dikkat ben etyen'e şahıs olarak inanıyorum yoksa bu gazete metinleriyle kalıcı bişey olamaz...ideolojiler ve modernite,zihniyet yapıları ve değişim'deki bazı metinler müstesna(ki onlarda yetersiz)

Şu şart,Etyen ingilizce yazacak dipnot vermese bile sık alıntı yapacak,somut alıntı,farazi konuşmayacak...Somut liberal geleneği teşrih masasına yatıracak..kendi icadı kavramları,bilinen şeylermiş gibi kullanmayacak...Sonrasında zaten tartışma sağlıklı zemine oturur...Yoksa atilla hoca usul-metod yönünde dedikleriyle sonuna kadar haklı...Benim alper'e karşı haklı olduğum gibi:)

O gün masada anlaştıydık...alper etyen,rasimozan atilla...Birebir analoji...

Mustafa Kemal'in vefatını saygıyla anar,size sevgilerimi sunarım aziz efkar-ı hürriyetperveran...

11.10.2005

Potter

Kucuk buyucu Harry Potter’in kitaplari bilindigi gibi dunyada 300 milyonun uzerinde bir satisla oldukca ilgi topladi. 7 Kitap olarak tasarlanan serinin birinci kitabinin filmi ciktiginda serinin 4. kitabi yayinlanali 1 yil olmustu. Simdiyse 4. Kitabin filmi sinemalara gelmek uzere, ve 6. kitap da bir kac ay oncesinden beri piyasada. Bu ayin 18’inde gelecek olan 4. filmi iyi anlayayim diye 2. ve 3. filmleri bir seyredeyim dedim ve 2. ve 3. filmin ilk ciktigi zamanlarda seyrettigim 1. filme gore hayli farkli ve siyasallasmis bir duzlemi oldugunu fark ettigim icin bu yaziyi yazma ihtiyaci hissettim.
Genel konu olarak filmlerde Potter, anne ve babasini olduren kotu buyuculer buyucusu, guclu Lord Voldemort’a karsi savasiyor.
Maceralarini, okudugu buyuculuk lisesi Hogwarts’in buyulu dehlizlerinde ya da yuzyillarca acilmamis gizemli odalarinda, buyuculuk ogrencisi arkadaslariyla beraber iz surerek yasayan Potter’in her bolumu ayri birer hikaye olusturan kitaplari bu yonuyle Enid Blyton’un “hafiye besler”, “gizli yediler” gibi eserlerini de hayli andiriyor, ozellikle de rakip yatakhanede kalan ukala ve kotu zengin cocuklari olarak resmedilmis diger ogrencilerle surdurulen rekabet, okul ici yarismalar gibi konular da dusunuldugunde. (Okulda Gryffindor, Hufflepuff, Ravenclaw ve Slytherin adlarinda 4 yatakhane vardir.)
Tuhaflik su ki birinci filmde cocuklardan bahseden, fakat buyuklere anlatilmis, akillica kurgulanmis bir olay orgusu, kendine ozgu bir evreni, karakterleri ve cocuksuluğundan ancak alaycili anlatimi sayesinde ayird edilebilen bir macera vardi. Fakat ikinci filmde birden hikayenin ana teması degisiyor: Tamamini ikinci filmde ogreniyoruz ki hem ogrenci hem de asıl buyuculer arasinda tum ebeveynleri buyucu bir aileden gelmek ve gelmemek konusunda buyuk bir cekisme vardir. Rakip misafirhanedeki ukala ogrencilerin digerleriyle alay edip durmasinin sebebi digerlerinin yarim-kanli (half-blood diye geciyor) olmasi, kendilerininse sulaleden buyucu safkan (pure-blood diye geciyor) olmalaridir, safkan buyucu ogrencilerden birinin velisi olarak gene bu filmde karsimiza cikan Lucius Malfoy okul yonetim kurulu uzerinde cok buyuk etkiye sahiptir ve mevcut okul yonetimini yarim-kanlilara musamahali davrandigi icin isten el cektirmeye calismaktadir. Ikinci kitapta ayrica ukala ve safkan kotu cocuklarin kaldigi yatakhane olan Slytherin’in 1000 sene once “Salazar Slytherin” adli bir buyucu tarafindan kuruldugu bu buyucunun yarim-kanlilarin alinmasina karsi mucadeleyi de baslatan kisi oldugu ogrenilmektedir. Tahmin edilebilecegi gibi Gryffindor, yani Potter’in kaldigi yatakhanenin 1000 sene onceki kurucusu Godric Gryffindor, yarim kanlilarin (half blood) okula alinabilmesinin en buyuk destekcisidir ve Potter’in kendisi ve arkadaslari da yarim kanlidir. 3. filmde de konu bu sekilde devam ediyor ve hatta gene ogreniyoruz ki aslinda safkan yarimkan buyucu olma meselesi filmin ana ekseniymis, Lord Voldemort da, kendisi de yarimkan olmasina ragmen, yarimkanlara dis bileyen biriymis ve bu yuzden kotu olmus, Potter’in ebeveynine de bu yuzden dis bilemis, oldurmus falan filan.
Dur bi dakka nooluyor dedim tabii. Cunku bu tema degisikligi ve fantastik kitaplarin ruhunda varolan mizahi, alayci ve apolitik uslubun yerini alan mesaj verme kaygisi hemen siritiyor. Hemen bu anti-irkci temanin veya ipuclarinin ilk kitabin kendisinde yer alip almadigini merak ettim, cunku ben neticede filmlerden izliyordum ve bazen boyle seyler kitapta yer alir, fakat filme ancak kurgu gerektirince eklemlenir. Ama ilk kitabi da bir sekilde edinip taradim, ve orada da hic bir anti-irkci mesajin olmadigini, yarimdi safti diye bir kan meselesinin kelimesinin bile hic gecmedigini gordum uzulerek. Ne half, ne, blood, ne, pure, ne blood. Ilk kitaptaki mesajlar sadece sadakat, baglilik, iyilik guzellik vs seyler, ve kotuluk sadece kotuluk oldugu icin, dogasi geregi kotuluk.
J. K. Rowling’in ilk cildi de yeterince cok satan kitabinin temasini ikincide ne diye degistirdigini bilmiyorum. Ama bir fantastik roman okuru bayat ve didaktik politik mesajlar verme kompleksini asmis, okuyucusuna duzgun ve “inanilmaz” bir hikaye okutma cabasinda bir hayalgucu bekler yazarin zihninden. Bu yuzden alegori’lerden varligini hissedebildigi yasa geldiginden beri tum kalbiyle nefret ettigini acikca soylemekten cekinmemis buyuk bir fantastik roman yazarinin bir sozunu buraya da kaydediyorum: Kendisine hic bir sosyal problemi ya da olguyu isaret etmeyen masallar yazdigi icin insanlari topluma karsi sorumlu gorenlerce yoneltilen “Kacis edebiyati yapiyorsun” suclamasina verdigi muhtesem cevabi buraya da aliyorum. Edebiyatin, hayalgücünün ve yetenegin bir savunmasi olarak elbette. Ve politize olmama ozgurlugunun de izninizle.
“Kendini durup dururken hapiste bulmus bir adamı sırf çıkıp eve gitmeye çalıştığı için ne diye hor görelim? Ya da; diyelim beceremedi. Hapishane duvarları ve ve parmaklıklardan başka şey düşünüp konuşması yasak mı? Dışarıdaki dünya sırf bu mahkum onu göremiyor diye daha mı az gerçektir sanki? Bir mahkumun kaçışından en çok kim tedirginlik duyar ki?”

tatli ruyalar dilegiyle...

Not: Mahcupyan bugun de yazmadi.

11.09.2005

Mahçupyan artık yazmıyor mu?

Etyen Mahçupyan son yazısını 4 Kasım'da yazdı. Kendi periyoduna göre 6 Kasım'da tekrar yazması gerekiyordu, ama bugun ayin 9'u ve halen web sitesinde ayin 4'undeki yazisi bulunuyor. Medya odakli web sitelerine baktim, fakat yazilarina son verilmesine dair bir ipucuna rastlamadim. Ama Gazetem.net adresinde Etyen olmasi gerektigi gibi ayin 6'sinda bir yazi yazmis olarak gorunuyor, bu yazi son yazilarindan bir cogu gibi Ermeni konferansi uzerine. Murat Bardakci'nin bir yazisina cevap olarak Cemil Kocak'tan naklettigi Ruseni bey isimli bir istihbarat subayinin emeklilik hikayesini anlatmis orada (Teskilat-i Mahsusa'nin ortada belge birakmamaya dayali calisma tarzini sergilemek uzere). Zaman'in en son sayisinda yayinlanan yazisi ise meclis baskani Bulent Arinc'i elestirmeye yonelik. Cok agir bir ifade de icermiyor acikcasi.
Yazilarina son verilmis olmasi ihtimali simdilik sadece benim faraziyem. Fakat yarin Zaman'i arayip sormayi dusunuyorum, ne kadar soylerler o da ayri konu tabii. Gene de ben uzulecegim boyle bir sey varsa. Bilgisi olanlar bilgi verebilir mi bir zahmet?

Ekmel Tezel

Ozan'cim, Ekmel Tezel'le tanismiyor olmakla birlikte o yaziyi ilk yazildigi zaman LDT'nin sitesinde de okumustum, ayni seyleri hissetmis ve bir yazi yazmayi dusunmustum, ama bildigin gibi Ekmel Tezel'in yazisi kendisinin vaad ettigi uzere iki bolumden olusuyor, ve henuz ikinci bolum yayinlanmadi. Dolayisiyla iyi bir kritik yapabilmek icin soyleyeceklerinin devamini dinlemek gerekiyor, ben de onu beklemekteyim.
Ama ilk yazisini Dogan buraya fwd'layinca bir kac seyi buraya yazayim dedim bu arada, hani hem vakit gecsin; hem de tartisma olsun, ben bir seyleri yanlis ifade ediyorsam ortaya ciksin falan diye.

11.08.2005

tavsiye

Alpercim,Ekmel tezel bizim sitede yazıyor bu kuramsal yazıları,liberal.org'da...benim bildiğim birkaç konferans da vermiş ankarada...Tezel kim bilmiyorum ama değer verilmiş mümin erkent okuma salonu ona çaılmış...bence sende şu son yazını gözden geçirerek yeniden yaz ve siteye yolla...İyi olur,cevap gelir tartışma başlar,sonra bizler de katılabiliriz...Böylece yazın ve yazılarımız liberal akademisyen okurlar tarafından da okunur...Bence iyi olur..

Naçizane tavsiye...

Bu dunya bizim memleket.

Ya bu asagidaki alintilar guzel de arkadaslar, mesela Dogan'in mailleri fwd etmesi de bir cozum olabilirdi, ya da Ozan'in Detmar Doering'in Lao Tsu yazisina direk link vermesi. Bizim konseyimizde bizim yazdigimizdan cok daha fazlasi bu alintilar oldu simdi?

Dogan'in fwd mesajlarindan baslayayim. Ne kadar püriten ve fundamentalist olduklari elestirisini dile getirme isini Ozan'a birakarak konuya geceyim. Digerlerinde bir sey bulamadim, Ekmel Tezel'inki ile ugrasacagim, umarim bir gun okur da bir ise yarar. :)

Ekmel Tezel'in yazisi bir cok soruya cevap veremiyor. Liberteryenizm klasik liberalizmin bir baska adi, Avrupa'da "klasik liberal" olarak gecen hemen herkes Amerikan kaynaklarinda liberteryen diye gecer. Locke vs gibi gercekten tarihsel anlamda da eski olanlar degil tabii, ama yeniler. Ote yandan insanin istedigi guvenlik sirketini secebilecegi modelin adina da zaten liberteryenizm degil anarko-kapitalizm deniyor, ama tutmus bir dusunce degil. Tam anarsizm denmemesinin de iki sebebi var: Birincisi anarko kapitalist modelde ultra minimal de olsa gene kanun koyucu bir devlet ongorulmekte, ama bu devlet sadece adaletin ne oıldugunu tespit eden konumunda olmakta. Saha gorevi olan polislik vs ise taseron rekabetci firmalara yaptirilmakta. Ikincisi bu rekabetci piyasanin anarsik bir ortam dogurmayacagi, cunku bireylerin kendilerini korumayacagi, devletin muhatap alacagi ve bir anlamda denetleyebilecegi sirketlerin varolacagi ongoruluyor. Yani, Ronald Coase'in ongordugu anlamda, sirketlerin varolan piyasayi tam bir kaos olmaktan cikarip musterileri ve kendilerinden olusan kapali duzenlilik gruplarinin toplamina donusturecegi. Herkesin kendi baz istasyonunu kurmasindansa Telsim-Turkcell ve Avea ve benzerlerinden olusan competitive bir piyasanin islev acisindan daha az anarsik olacagi gibi. Anarko-Kapitalist dusunce varsayimlariniz yanlis olunca tutarliligin sizi dogru sonuclara nasil goturmeyeceginin bir kanitidir.

Ote yandan liberteryenizm'i en duzgun ifade eden kisi olarak Nozick gecer her yerde, Ama onun kendisi kitabinda ayni cografyada coklu bir devlet olabilecegini cok acik bicimde reddeder, anasistlere neden anarsizmle olmayacagini ilk bolumde soyleyip ikinci bolumde Rawls'la olan asil devlet tartismasina gecer (ve ona da bu sefer devletle neden olmayacagini soyler).

Ote yandan kimse yari anarsik bir dunyada yasamadigimizi iddia edemez. Tuhaf olan da bunun bir turlu anlasilmamasi. Diyelim rekabetci olarak hizmet eden guvenlik sirketleri var ve hepsi ayni bolgede ayni anda farkli kisilere hizmet veriyorlar. Simdi bu ozgurlukse aslinda ticari bir ozgurluk, yani kosullarda iki taraf da anlasmak zorunda. Sabit ve ihlal edildiginde sana halk ihtilali yapmayi mesru kilan haklarin falan yok, anlasmandan dogan haklarin var sadece. (Adam senin haklarini cignerse gider ust-devletin ticaret mahkemesinde surunursun, mahkum ettirirsen de devlet kendi anlasmali oldugu guvenlik sirketi araciligiyla bu sirketten senin hakkini alir. Bu asamada modelin eksiklerini yuzune vurmayalim; mesela devletin anlasmali oldugu sirketin bireylere hizmet veren bir sirket olamayacagi, ama bunu garanti edecek yaptirimin kim tarafindan uygulanacaginin belirsizligi gibi)

Peki sirketler hak ihlalleri dolayisiyla kendi aralarinda savastiklarinda zayiat vermekten, hak ihlali olmadiginda da rekabet yuzunden az kar etmekten bikip usandiklarinda kendi aralarinda anlasarak belirli bolgelere cekilmeye baslarlarsa ne olur? Her biri, birbirinin hizmet verdigi bolgeyi taniyarak o bolgeye girmemeye baslarsa ve oradaki musterileri digerine terk ederse, mevcut piyasalardaki bayii aglari sistemi gibi yani. Hatta baska sirketin eski musterisini almama seklinde bir de prensip anlasmasi yaparlarsa bir ara Turk medyasinda yazarlar icin yapildigi gibi ve bunun icin istemedikleri insanlara hizmet vermeme seklindeki ticari ozgurluklerini kullanirlarsa? Ya kendi musterilerine "Su sinirlarin otesi obur sirketin alanidir, orayi gecerseniz guvenliginizi garanti edemeyiz", diger sirketlerin musterilerine ise "Su sinirdan icerisi hizmet vermeyi sectigimiz musterilerimizin arazileridir, onlarin guvenlikleri geregi temsilcileri olarak sizi guvenlik prosedurleri olmaksizin iceri alamayiz" derlerse. Tipki buyuk sitelerde bugun de oldugu gibi. Bunlari yaparlar mi yapmazlar mi diye sormuyorum. Bunlari yaparlarsa "Hayir, bize rekabet saglamakla gorevliydiniz siz" deme hakkimiz olur mu, onu soruyorum, bir haksizliktan bahsetme hakkimiz olur mu, bunlar ticari bir firmanin sozlesmesine koyamayacagi hukumler midir? Normalde piyasada her sektorde tekele yonelik bir egilim vardir, burada da piyasa duzenini kurmaya calisiyorsak burada da olacaktir, o zaman devlet anti tekel kanunu mu isletecektir?
"Ama bunlar olmaz" diye bir sey yok. Olmus bile zaten, ve bir coklu guvenlik sirketleri dunyasinda yasiyoruz. Mevcut devletleri rekabet eden birer guvenlik sirketi olarak gormemek icin bir sebep yok. Isteyen TC vatandasligindan cikabilir ve o zaman vergi de odemez, ama Turkiyeden de cikarilir. Baska vatandasliga kabul edilmisse gidip orada yasar, ve oraya vergi oder. Zamaninda ahali cok vergiden usandiginda gider yandaki ulkeye ricaci olurlarmis ya, "bizim ulkeyi de siz alin" diye, tevekkeli degil, bir musteri iliskisi var iste.

O yuzden "Ayni cografyada yasayan farkli insanlara hizmet veren guvenlik sirketleri de olabilmeli" demek, anadolu'nun ucra bir mezrasinda "Internet cafeler devletce yasaklanmis kurumlar olmasaydi" demek gibi bir sey. Yasak oldugu icin degil, kimse o hizmeti orada vermedigi icin alamiyorsun. O mezrada yaşayan, şosenin tozundan, inek pisliğinden, çamurdan nefret eden adama hayatta en büyük isteğini soruyorsunuz. Diyor ki "Gürültüden uzakta, yeşille içiçe bir yerde yaşamak istiyorum, her gün yağmur çiselesin toprağa, ben çıplak ayakla yürüyeyim üzerinde." İyi de kardeşim, sen zaten Zincirlikuyu Barboros bulvarında mı oturuyosun sanki. Yağlıboya bir tablo var kafanda, yaşadığın yerin resmi olduğunun farkında değilsin.

Ote yandan mevcut durumda bile mesela "elcilik" denilen kurumun varligi ancak karmasik duzenlemeler ve elcilik topraginin elcinin kendi ulkesine ait sayilmasiyla cozulebilmekte. Bir de dusunun ki butun vatandaslar "elci."
Simdilik bu kadar.

Lao Tsu as liberal sage

Who says that liberalism is just another word for euro-centrism? There are good reason to believe, that the very first liberal thinker of all times was a Chinese, the Taoist philosopher Lao Tsu. His work „Tao Te Ching“ is one of the greatest classics of Chinese literature. In this book Lao Tsu develops a cosmology in which the harmony of two opposites („ying“ and „yang“) is postulated.

Today this cosmology seems to attract rather the sectarian esoteric kind of people, and not liberals of the more rationalistic kind. Therefore it is often overlooked that this pluralistic cosmology leads to an equally pluralistic political philosophy with strong liberal undertones.

Lao Tsu was extremely sceptical about governmental power and those who exercised it. Not brutal power, but freedom does secure peace, he says: “The people are difficult to keep in order, because of those above them interfere.” Or: “I dig the well for water; I plow the field for food: What use do I have for the emperor's power!”

What Adam Smith and others only found out more two millennia later, Lao Tsu already knew, viz. that interventionism stifles the economy: “The more prohibitions there are, the poorer the people will be.” And, of course, he knew that high taxes produce misery and endanger prosperity: “The people starve because those above them eat to much tax-grain. That is the only reason why they starve.” All this is as true as it was more than 2500 years ago...

Liberal thought is universal...maybe not liberalism as an ideology but liberal thoughts,beliefs,ideals and imaginations are universal and perennial...in east in islam and in the west...because wisdom is universal...

Say something turkish liberals...