Liberal Konsey

5.21.2005

Geç Anakin, geç. Anakin, karanlık tarafa geç.

19 mayıs günü gençlik bayramını coşkuyla kutlamak üzere Hakan'la buluştuğumuzda o günün Star Wars 3. Episod'un sinemalara geldiği gün olduğunu unutmuştuk. Sonradan hatırlayınca "Gidelim bari, hem ilk gününde izlemiş oluruz." dedik, ve Kadıköy Süreyya'nın yolunu tuttuk.
Daha önce hiç Star Wars izlememiş birisiyle 3. Episode'a gitmek insanı endişeli bir ruh haline sokuyor. Çünkü sözkonusu kişi 6 bölümlük serinin ne seyredeceğinin öncesindeki 2 bölümünü, ne de bundan sonra gelişen olayları anlatan 3 bölümü bilmiyordur ve gidelim dediğiniz filmi de anlamayıp size suç bulması yüksek bir olasılıktır. O endişeyle diğer bölümleri özetlemeye çalışmak hatadır işte. Çünkü sıralamayı doğru anlamak hemen hemen imkansızdır yeni birisi için. Benim de başıma gelen buydu. Neyse ki film idare etti ve Hakan da beğendi.
Upuzun reklamlardan sonra başlayan bu Episod alkışlarla ve bazı seyircilerce havada sallanan kırmızı-mavi (filme de uygun yapmışlar, neler de bilirmişler) yanabilen oyuncak ışın kılıçlarıyla karşılandı.
Senaryoda her şey beklendiği gibi, Luke ve Leia Skywalker doğuyor, Jedi düzeni çöküyor, Anakin Darth Vader oluyor, olaylar 4. Episod'un başında karşılaşacağımız İmparatorluk evreninin başına kadar geliyor. Tek eksik İmparatorluk marşı: En çok bilinen kötü adam müziği. Nedense bu filmlere Darth Vader'in bir yere gelmek üzere olduğunu anlatan bu müziği koymamışlar.
Gerçi filmin diyalogları çalışılmamış, oyunculuklar fecaat, zaten 5 oyuncu var filmde toplam, biri giriyor, öteki çıkıyor. Ama o kadar olur. Fantastik filmlerde önemli olan hikayedir, bunlar değil.
Filmin en anlamlı dakikaları şüphesiz Anakin'in artık bütün köprüleri atıp Darth Vader olarak yeniden doğduğu andı. Güce denge getirmek üzere "seçilmiş kişi" olarak gönderildiği evrende bunun yerine kötülüğün tarafına geçmeye karar vermesi ve kafasına ölümüne kadar çıkmayacak o maskenin geçmesi onyıllardır herkesin beklediği andı. Ve işte o elbiseyi giymeye başladığında eşi sancılandı, kafasına o maske geçtiğinde bundan sonraki filmlerde ona karşı savaşacak ve Episod 6'da onu yenerek güce dengeyi getirecek olan oğlu, Luke Skywalker doğdu.
Diğer bir deyişle kendi seçiminizi siz yaparsınız, ama kader ağlarını örecektir; ve daha büyük bir kudrete ulaşmak için gücün karanlık tarafına geçebilirsiniz, ama olacakları değiştiremezsiniz.

Çıktığımızda sokakta Darth Moul kıyafetinde bir genç gördük, suratında kırmızı siyah boyalar ve simsiyah pelerinli kapşonlu kıyafetiyle üstelik kolunda kız arkadaşı olduğu belli birisiyle Süreyya sinemasına yürüyordu Bahariyede. Belli ki bizden bir sonraki matineye. Çocuğa değil ama kız arkadaşına acıdım, zavallı belki de hiç ilgi duymuyordu filme, ama Bahariyedeki herkes, bir çoğu da bıyık altından gülerek, tuhaf tuhaf yanındaki Sith'e bakarken yürümeye katlanmadığı takdirde terk edilmesi de olasıydı. Ne zor bir seçim.

Film ilk günü itibariyle önce Yüzüklerin Efendisi'nin, sonra Örümcek Adamın rekorlarını kırdı, ilk 4 gününde de 300 milyon dolarlık hasılat yaptı, ve nihayet Titanik'in hakedilmemiş tahtını elinden alacakmış gibi görünüyor, büyük bir başarı sanki. Öte yandan kainatı koruyan Jedi'ların Tatooine gezegeninden dünyaya inersek o paraya Afrikada kaç aç doyardı ya da, Güneydoğuda ne barajlar yapılırdı da diyebiliriz, diyelim mi?

5.16.2005

Perihan Mağden Radikal'den niye ayrıldı?

Siz ne düşünürsünüz bilmiyorum da, ben Perihan Mağden'i çok severim. Çok geç keşfetmiş olsam da kendisini, kişisel hayatını Ayşe Arman ekolünü taklit etmeden, duygularını Can Dündar yapmacıklığına kaçmadan ifade ettiği yazılarına tam bir yıldır aralıksız bağımlıydım. Radikal'i de onun için alıyordum denebilir. Ama şimdi ayrılmış.
Yazılarını düzenli takip edenler biliyordur, Mağden bir ara yurt dışına gitti iki haftalığına, sonra döndüğünde iki yazı yazdı. Ama 3.'sünü yazmadı. Neden diye uzun bir süre merak ettim, maalesef istifa ettiğini çok sonra öğrendim. Sebep iddiaya göre şuymuş:
Eskiden Cumhuriyette, şu anda Milliyet'te yazan ve hiç sevmediğim bir yazar olan Ece Temelkuran "Yeni Harman" isimli dergiye verdiği bir röportajında bir kaç kişiyle birlikte Perihan Mağden'e de laf atmış. Mağden bunun üzerine bir yazı yazmış ve isim vermeden Mehmet Y. Yılmaz'a yüklenmiş. Yazıda, Yılmaz'ın Ece Temelkuran'ı parlatıp bu noktalara getirmesini eleştiriyormuş ve bir yerinde de Yılmaz'a "top" demiş. Bunun üzerine yazı basılmamış, İsmet Berkan'ın şehir dışında olduğunu söylediği bu dönemde 5 gün kimse Mağden'i aramayınca, bir gerekçe de gösterilmeyince o da İsmet Berkan'a ve Hanzade Doğan'a gönderdiği istifa mektubuyla gazeteden ayrılmış.
Vatan'daki dünkü köşesinde Tuğçe Baran Mağden için bir vefa yazısı yazmış. Ama olayın seyrine dokunmak istememiş; toptu- değildi, haklıydı-haksızdı polemiğine girmemek için belki, belki de Milliyet'i karşısına almamak için.
Ben birisi için bir gazete yazısında "toptu" demenin fikir özgürlüğü kapsamına girmeyeceğine inanan birisiyim, böyle bir yazının basılmamasını da anlayışla karşılayabilirim. Ama gazete yazarına bunu bir şekilde anlatabilmeli ve onu elinde tutmak için de çaba sarfetmeliydi gibi göründü bana. Bu konuyu çözmeye teşebbüs edilmemiş sanki, ve haberin Doğan yayın grubunda sessizce bile geçmemesi de ayrılışın bir çözüm olarak görüldüğünü gösteriyor. Ama Radikal'in satışına en büyük katkıyı yapan yazar olduğu bir dönemde, kitaplarından birisinin şu anda gösterimdeki bir filmin senaryosuna kaynaklık ettiği, yani popülaritesinin daha da arttığı bir dönemde.
Ve ben bunlardan ötürü her zaman olduğu gibi kızgınım. Kızgınım, çünkü filmde Hülya Avşar'ın başrol oynaması konusunda ne düşündüğünü okuyamıyorum. Kızgınım, çünkü reality show'lara yapılan yegane doğru dürüst sosyolojik eleştirileri, yeni türkleri artık okuyamayacağım. Kızgınım çünkü lavabo kırığı gibi yazılardan kadın psikolojisinin kadınların bile bilmediği yönlerini okuyamayacağım, Nurcan Taylan'ı veya Süreyya Ayhan'ı kimse onun gibi anlatamayacak, adalet'i kimse onun kadar savunamayacak, askerlerin havalarının altından görgüsüzlüğü kimse böyle kazıyamayacak. Kızgınım, çünkü Perihan Mağden'i okuyunca ancak deşarj oluyordum.
Ece Temelkuran'ın başı göğe ermiştir umarım. Ama kaç kişi kendisini artık daha fazla okuyordur merak ediyorum.