Liberal Konsey

11.15.2005

Toplum ve Politika bişey yapmalı mı?

Doğan'ın yazdıkları mühim..üstelik bunu çok yapmaz,belli ki iyice endişelenmiş..bende liberallerin haber sitesi haberfeneri.com'a girdim baktım bir tek vahap coşkun bu konuda yazmış...Vahap Coşkun radikal iki de de güzel şeyler yazıyor bazen...Tabii bu hadisede ne dendiğinden ziyade kimin dediği ve işlev ve etkinliği önemli...olay net,bu ülkenin adam gibi insanları için neden yana olunacağı açık...ama belli yerde olanlar belli tepkilerle popüler-gündem yaratabilir..ve doğan'ın dediği gibi tartışmanın zeminini daha sağlam bir noktaya getirebilir...Bunu yapacak olan liberallerdir,etkin-tanınmış olanları...yada bir şekilde solcu olmayanlar...Çünkü sol,bu noktada hep birşeyleri karıştırır yüzüne gözüne bulaştırır oldu...bu dünyada da böyle..şimdi gerçekçi olalım..ırkçılık,ayrımcılık,cinsiyetçilik gibi melanetlerle batılı sol çevreler aktif mücadele etti...hatta konunun mağdurlarına en fazla yarar onlar tarafından sağlandı...dünyada çok yerde faili meçhul,gözaltında ölen,işkencede sağlığı geri dönülemez biçimde bozulan yahut ölen yada türlü sebeble hakkı,hukuku,ırzı,namusu resmi yarı-resmi kurumlarca çiğnenen insan var...İnsan hakları mücadelesi tastamam budur,geyik yapmak deil...hatta bu konuda müşahhas güzel bir kitabı,levent korkut ve m.erdoğan çevirdi..Bu "harbi" insanlık sorunlarında levent korkut çok duyarlıdır zaten..Korkut,LDT içinde geride kalıyor,adını bilmeyen kişiler vardır eminim...keza vahit bıçak da bu konuda hem derin bir kavrayış hemde uygulama bilinci olan bir ceza hukukçusu...zaten şimdi bi resmi görevi de var ve çok takdir topluyor...Neyse olumlu-liberalleri duyurduktan sonra konuma döneyim...Evet,çeşitli sol-kanat örgütler(ki "insan hakları dernekleri" denilen şey hemen her ülkede sol-kanat kişi ağırlıklıdır) bu mağdur ve mazlum insanların çok duasını aldılar,hatta fiili girişimlerle onlara psikolojik ve maddi destek sağladılar...Çok tenkid edilen İHD'de bu ülkede çok onurlu işler yaptı...Atilla hoca bana bir keresinde "aslında deklarasyonlarında onlar da klasik liberalliği savunuyorlar,farkında değiller" demişti..zaten bi dönem LDT ve İHD arası yakınlık oldu,bizim okula gelen Eren Keskin sorum üzerine LDT'yi çok övmüştü 2002 yılıydı..o zaman bizimkilerde fiili raporlar falan hazırlıyodu...yine Bıçak,Korkut,Arslan ve ihsan hoca...

Ama aynı İHD hakkında olumsuz bir yazı yaz diye zeki ve sinik bi adama sipariş gelse hiçbir özgürlükçünün karşı koyamayacağı şeyler yazabilir...Aynı şey,dünya sol örgüt pazarı ve hatta intelligentsia'sı için geçerli...Mesela hep derim,2 sene evvel istanbul film festivalinde(ki ciddi bi olaydır) "insan hakları" temalı enfes filmler gösterildi,sanatın etkileyiciliği olayların gerçekliğiyle buluşmuştu...ırkı,dini,dili,cinsiyeti ve kimliği sebebiyle mağdur edilen insanların durumları...yetkin bi çalışma,rafine işler...kim organize etti,işte sol-kanat insan hakları örgütleri ve festivalin o sene ana teması buydu,onurlu bi teşebbüs..peki o festivalde hemen yan salonda ne filmi vardı..."Fidel"..dedim herhalde eleştirel bişey vardır,film katışıksız fidelist bi film..Bu diktatörün yaptığı olanca pislikler yok...fidel sofistike bir totaliter değil ki,tam hödük ama en sofistike "ötekileştirme" yöntemleri üzerinde duran sol kesim,böyle kepaze bi filme alkış tutabiliyor yada en azından ses çıkarmıyor...Daha dolu örnek var,mesela eleştirmenler dünyada biçok film yapılır ve onun liberallik dozunu beğenmezler..örnek "man of honor" filmi orada zenci karaktere acılar çektirilir,sonunda o hukuk davasını kazanır,ordunun şerefli bi subayı olur bayrağı selamlar..Tüm film-eleştirmenleri haklı olarak "sistemi aklayan" bu politically-correct filme yüklenirler..evet,ABD'deki özgürlük seviyesi,özgürlük tahayyülü açısından bu film bariz "gerici" "patriotist" bi filmdir..yani film sofistike WASP ideolojisini sürdürmektedir,hakiki liberal bi film değildir...Ki utanıyorum,zenciyi kürt yapın,yada alevi yada müslüman...sonunda ordunun haksız çıkacağı,bazı generalllerin tutuklandığı bu askerinde orduya dönüp türk bayrağını selamladığı bir film bile bizim için ne kadar "ilerici" ve dünyanın %90 kadar ülkesi için..Bunu yapan adama bizde "hain" denir,ABD'de nerdeyse pro-racist deniyor..Herşeye rağmen ABD ABD'dir..tahayyül ve ufuk açısından..

Fakat bu sofistike haklar ve özgürlükler savunucusu,hakikaten onurlu iş yapan sol takım,kör parmağım gözüne birsürü konuda hödüklüğe devam...Bunlar biraz bizdeki over-loaded genç liberaller gibi hayek,popper,nozick laflarının ardından büyük sosyolog emre kongar,mütefekkir atilla ilhan falan..yada ziya gökalp...sol da böyle..aynı psikoljik zavallılık içinde..inanın çok samimiler o mağdur ve mazlumların yanında olma konusunda ama hödüklüklerinde de samimiler..arada tabi bunu istismar eden sahte alçaklar vardır,şiddet terör yanlısı pislikler ve birde bu sol hödüklüğü görüp bi şekilde çok ses vermeyen baba sol intelligentsia...Ama azerbaycan da tüm küresel sermayenin aliyev diktatörünü desteklemesi karşısındaki liberaller de öyle..Karşılıklı konuşun hem seçkin solcular(mesela ahmet insel) hem liberaller bu iki benzer olayı kınar,doğru değil der...Ama bunu gündeme getirmek,çok sert çıkarak karşısına "kendi kampından" düşman toplamayı göze almaz..yeniden köşelerine çekilirler ve yazarlar biri "neo-liberal hegemonyaya karşı" öbürü "kapitalizm-karşıtı kolektivistlere karşı"...

Tam aksi olması gerekir radikal-iki manşet atmalı "Bu ne rezalet,"fidel" gibi pis diktatörü öven filmler "baader" gibi katil bir örgüte "objektif" bakan filmler nasıl "insan hakları" temalı bi festivalde olur,buna tepki vermeyen solcular alçaktır" gibi...

Ve bizim yeni sitemiz haberfeneri.com "Azerbaycan'da rezalet...Tüm belli firmalar deklarasyonla aliyev'i desteklediler,alenen hileli bir seçime "meşrudur" dediler,sırf kendi çıkarları için...işkence gören,gözaltında ölen azerbaycanlı muhalifler,hakkı hukuku çiğnenen insanlar bu aliyev'in ürünüdür" diye manşet atmalı,bu bağlamda sert yazılar yazılmalı,işadamı'nı toplumun temeli gören liberaller aynı kişiler alçaklık yapınca herkesten çok tepki vermeli..anlı şanlı CATO napıyor bu konuda yada ATLAS..avam tabirle delikanlıysa bu olaya karşı çıkar liberal örgütler...karşı tarafa vurmak kolay..kapitalizmin erdemlerini defaatle saymak daha önemli bi iş zaten..e Fidel de kendi çapınca bi "insan hakları savunucusu" önemli olan anti-raciszm diğ mi...büyük solcular,büyük liberaller...Oh ne güzel aliance bu be..

Toplum ve Politika enstitüsü bunu gerçekleştirmeli...mesela önerim güzel,benim bu yazıda yazdığım gibi baştansavma olmayan rafine ifadelerle bir bildiri kaleme almak ve haberfeneri.com'da yayınlamaktır(en başta) ve başka yerlere faxlamak...hem bu olay hem azerbaycan mevzuu..şemdinli olayında bu PKK-MHP ittifakından bahseden solcuları olayı saptırmakla suçlayan azerbaycan hadisesinde de işadamlarına,kapitalistlere yüklenen ve bence rafine-sert tonda...Klişeler yıkılmalı..herkes kendi köşesinden,kovuğundan,mağarasından çıkmalı...önce kendine vurmalı...bu bir ahlaki sorumluluk...

TPİ bunu yapmalıdır...

Başkan Osman..Alper,Osman,Hakan,İbrahim,Levent...

Bunu tartışmalıyız...

Yitik silahlar

Türk ordusu 2 tip tüfek kullanır.
1. G3 isimli eski model bir Alman yapımı tüfek.
2. Keleş diye de tabir edilen Kalaşnikov isimli Rus yapımı tüfek.

Bu böyle bilinir, ama aslında TSK envanterinde tek tip tüfek vardır: G3, çünkü, Kalaşnikov’lar PKK’nın silahlarıdır, onların tümü PKK operasyonlarında ele geçirilmiştir ve onlar her yerde kullanılacak ölçüde yaygın olmakla birlikte envanterde yokturlar. Onlar ganimettir, onlar kayıtsız, kuyutsuzdur, kimse onları arayıp soramaz.

Bir G3’ü yeterince silmediniz ve biraz paslandı diyelim, mahkemeye verilirsiniz ve içerde yatarsınız. Çünkü o devletin mühimmatıdır, önemli malıdır, çünkü o değerlidir. Oysa bir Kalaşnikov’u ister ateş etmek için kullanın, ister sobada maşa, ister toprakta kazma, size kimse bir şey sormaz, o zaten kayıptır.

Bir G3, bir Kalaşnikov kadar işe de yaramaz, çünkü G3 düz bir kara savaşı silahıdır, gerilla tipi savaş için üretilmemiştir. Oysa Kalaşnikov öyle değildir, çok daha hafiftir, tutukluk yapmaz, derede, suda yürürken nemden etkilenmez.

Ve bir G3’ü elinize aldığınız andan itibaren defterdeki seri numarasının karşısına adınız yazılır. Oysa Kalaşnikov kayıtsızdır, seri numarası yoktur, onunla işlediğiniz suçu örtbas etmeniz çok daha kolaydır, ve belki gerekirse de imha etmeniz.
“İşte bu yüzden kitapevine bomba koyarken yakalananı bekleyen arabadan G3 değil Kalaşnikov çıktı.” dememi mi bekliyorsunuz? Hayır, başka bir şey diyeceğim: İşte bu yüzden bomba koyarken yakalanan ve astsubaylarca oraya götürüldüğü anlaşılan devlete dönmüş bir PKK itirafçısıydı.

Yedek Subay emeklisinden

Bilemiyorum o kişinin yerini tutar mıyım Doğan, ama benim de içimden yazmak geldi.
Şemdinli olayları gerçekten son derece nahoş. Dun okuduğum bir yerde bombalanan “Umut kitabevi’" nin sahibinin de eski bir PKK hükümlüsü olduğu yazıyordu. PKK’nın söylemlerinin temelinde kendilerinin askerle savaştığı, sivillere ise danışıklı biçimde askerin zarar verdiği fakat PKK zarar veriyormuş gibi süslediği var. Bu tezin doğru olmadığı tevatüren belli, neticede Türkiye’de askerlik profesyonel değil ve bu tür bir sırrı 3-5 operasyon saklasanız bile 21 yıl saklayamazsınız. Ama demek ki bazen psikopat tiplere bu şeyler de yaptırılıyormuş. Bunun ortaya çıkmasına en çok PKK sevinmiştir eminim.
Bilmeyenler için tekrar söylemiş olayım. Jandarma içerisinde askerlik yapmıştım ve bizim birlikte de doğu’da uzun zaman görev yapmış insanlar vardı. Oraya giden bir çok kişi mücadele psikolojisiyle oldukça değişiyor. Dağ komandoluğu yapmış bir tanesi artık kafayı o kadar sıyırmış ki, Ankarada evinin balkonundayken, sokaktan gürültüyle aygaz tüp kamyonu geçtiğinde "yat yat yat" yerde siper alıyormuş. Çok düzgün bir insan olan bir astsubayla konuşurken bana mesela askerin elinde kimlerin PKK’lı olduğuna dair sokak sokak ev ev listeler olmasına rağmen elleri kolları bağlı bir şey yapamadan oturduklarından yakınmış ve keşke diye başlayan cümlelerle PKK’lıları çaktırmadan bir bir temizleyen bir özel sistem olsa, sonra kaybolsa gibi şeyler de temenni etmekteydi. Ben de mecburen “Sizi ikna eden şeyi mahkeme niye kabul etmesin, etmiyorsa siz de kesin biliyor olamazsınız.” gibi bir hukuk savunmasına girmiştim. Bu tip zanlar tabii güven ilişkisine dayalı istihbari bilgilerle oluşuyor, ve mahkemede bunları kullanmanın imkanı olmadığı için askerler, özellikle iç güvenlikten sorumlu jandarmalar, içleri içlerini yiyerek oturuyorlar. Ama kimileri temenni olarak kalmasın diye düşünüyor işte. Bir başka arkadaş da anlatmıştı. Yapılan operasyon ve yakalananlar ilgili generale telsizle bildiriliyor, telsizden gelen cevap "Yakaladıklarınız operasyonda ancak ölü ele geçirilebildi değil mi evladım, ölü değil mi. Hah, neyse artık; demek çatışma çok zor oldu."
Gelgelelim Şemdinli'ye. Orduda bir aracın göreve çıkması çok standart bir işlem. Görev kağıdı isminde bir kağıda “araç komutanının” (araçta bulunacak en yüksek rütbeli şahıs her kimse o) adı yazılır, araç birimin kendi bölgesindeyse ve gündüzse en az bölük komutanı ile tabur komutanının ya da vekillerinin imza atması gereklidir. Merak ettiğim birinci şey neden araçtan çıkan görev kağıdında alay komutanının, yani daha yüksek rütbedeki bir kişinin imzası vardır.
Merak ettiğim ikinci şey Org. Yaşar Büyükanıt’ın oradaki astsubayı nereden tanıdığıdır? Büyükanıt siyasilerin de anlam veremediği demecinde oradaki jandarma astsubayını tanıdığını, kendisinin yanında görev yaptığını ve suç işleyecek nitelikte birisi olmadığını söylemiştir. Oysa Jandarma, askeri bir polistir ve KKK gibi genelkurmaya değil içişlerine bağlıdır, Jandarma kışlaları ile KK kışlaları ayrıdır ve harbiyeden jandarma çıkan jandarma olarak devam eder, karacı çıkan karacı devam eder; arada bir geçişlilik veya birlikte görev yapma durumu yoktur. Yani Yaşar Büyükanıt’ın bir Deniz K. ya da Hava K. astsubayını tanıyor olması, ya da “Evet, çevik kuvvetteki falanca polis memurunu tanıyorum, benim yanımda görev yapmıştı” demesi de bundan farklı bir durum değil; çünkü Cumhurbaşkanından önce ortak bir komutana bile bağlanmayan iki ayrı idari birim bunlar. Bu durumda ben merak ediyorum doğal olarak, sekreterleri, özel kalemi bile en az albay (alay komutanı rütbesi) olan bir orgeneral düz bir jandarma astsubayını nereden tanıyor? Vardır belki mantıklı bir açıklaması, mesela geçmişte Jandarma ile KK arasında ortak yapılmış bir operasyon falan. Ama farz edelim öyle bir şey vardı da burada bu astsubay bu kadar dikkat çekti de, Büyükanıt bile tanıdı ve böyle bir suçüstü olayda bütün basına karşı düz bir astsubayı savunmak istiyor. Nerdenmiş bu tanışıklık, merak konusu.
Oglum, forumda yazi yazmamis olup senin authentic Shakespearean Ingilizceni anlayacak, ya da Clooney hayrani olmasindan oturu hatirlayacak kimse yok ki? Var mi yoksa?

11.14.2005

İSAM vs DİYAM ve özür

Gecen hafta İSAM ile ilgili olarak Diyanet ve ASAM'in ortak kurulusu oldugu iddiasinda bulunmustum. Yanildigimi icime dusen kurttan oturu az once anladim: Diyanet ve ASAM'in ortak kurulusunun adi DİYAM (Diyanet Arastirmalar merkezi) imis. İSAM ise soylenilen diger kurulusun kisa adiymis ve adinin ASAM'a dogrudan benzerligi dolayisiyla bir kafa karisikligi yasamisim anladigim kadariyla. Bana guvenip yanlis bilgilenen herkesten ozur dilerim.

11.13.2005

Özelleştirmenin isim babası öldü.

"Privatization" kelimesinin isim babası ve yönetim gurusu, Peter Drucker 95 yaşında öldü.

The first Communist: Marx vs Mazdak

Mazdak might well be termed the first Bolshevik in history. Indeed, in some respects Bolsheviks might be regarded as lukewarm compared to Mazdak; he not only preached communism in worldly possessions but he also advocated an equal division of women among men.
We can but make a guess at the social conditions of Iranian masses by observing the extra violent language in the preaching of Mazdak and in the extremes to which his doctrines went. Even more significant was the extreme rapidity with which Mazdak's teaching was accepted by the masses. Within the course of a few months his followers could be counted by the hundred thousand: and in every part of the vast empire they were drawn from every stratum of society from the king downwards. The king at that time was Kawadh (488-531 A.D.) and in the beginning he openly declared his sympathies with the new preaching.
The conditions in Iran soon after the death of Firuz I were almost exactly the same as those prevailing in France on the eve of the French Revolution or in Russia at the end of the First World War. The fruits of these centuries of oppression were soon to be visible in the revolutionary and communicate preaching of Mazdak, who began his work about 488 A.D.
Mazdak was treacherously murdered and many of his closest adherents lost their lives at the same time. Then followed a systematic suppression of all Mazdakites, often with much bloodshed. But though outwardly uprooted and completely destroyed the teachings of Mazdak continued to flourish for several centuries after his murder. Under the rule of the Islamic caliphs of Baghdad several "heretical sects" have been noted by historians. They all seemed to get their inspiration from the teachings of Mazdak, for they cite him as their authority.

To discover the union of the existences in the universe of ideas, we, as the Turkish liberals, shall figure out the "depth" and roots of different thougths, so we will be able to bow down to their wisdoms' huge silhouette. That is our most real responsibility!!!

Ibn Haldun as muslim-liberal sage,saint,scholar and philosopher..

MOST COMPLEX GENİOUS-MAN OF THE WORLD...
HE HAD NO FATHER AND NO SON...
UNİQUE NORTH-STAR OF THE ISLAMIC HISTORY...

THE HALDUN...

Ibn Haldun, who received a broad education in Ara-bic, interpretation of the Koran, jurisprudence and poetry, served a number of Arab rulers in Tunis, Fez, Granada, Damascus and Cairo as courtier, jurist and statesman. As a po-litical adviser with an exceptionally broad over-view of different Muslim countries he developed outstanding skills in ob-serving and analyzing the economic, political and social developments of his time. His work has been rediscovered from the be-ginning of the 19th century by Arab and European scholars. Where as many Arabs saw in him a source of inspiration for a new definition of their iden-tity and their relations with the West, we tend to interpret Ibn Khaldun as a shining representative of the rationalistic Islamic traditions and forerunner of economic and sociologi-cal theory.

Some scholars call Ibn Haldun the real 'father of economics' or 'father of modern social science' and claim that his ideas have been more or less re-invented four centuries later by thinkers like Adam Smith or David Ricardo, and later by Karl Marx or John Maynard Keynes. Apart from such a difficult comparison, the depth and analytical strength of his works is certainly most impressive. Especially in his 'Muqad-dima', a sort of Prolegom-ena to his later histo-riographical treatise, Ibn Khaldun develops a theory of labour, including most intersting ideas about the division of labour, a theory of taxa-tion and covers many more areas which come across as very 'modern'.

What makes Ibn Haldun particularly interesting for Liberals today is his strong case for a free economy and for freedom of choice as the best basis for a stable country, strong by social cohesion and not by political power alone. He also inspires many Liberals in the Mus-lim world who suffer under the prevailing economic and political restrictions

TURKİSH LİBERALS MUST DİSCOVER AND PULL APART TO UNDERSTAND HİM GENİOUS,WİSDOM and DEEPNESS...

THİS İS OUR RESPONSİBİLİTY...

11.12.2005

Kahrolsun Fundamentalizm



Susmayın; Fundamentalizme karşı fundamental olun.

orjinal nokta

Bu dürüst ve sahih sözleri söyleyen etyen'dir...nuriye akmanla olan orjinal röportaj...etyen'in son kitabı da sahihliğin ve dürüstlüğün,içtenliğin örneği...

Şimdi okudum,hem doğan hem ahmet güzel şeyler yazmış...Aslında bir kısım akıl ve ruh sağlığından azade "liberaller"i tabi karşılamak lazım...Finlandiya'da islam düşüncesi neyse,türkiyede liberal düşümce odur...kök ve gelenek eksikliği bizi sahte yerlere taşıyabilir...ASLINDA HAD BİLİNSE ve bi yandanda bu toprakların çocuklarıkendi kültürüyle buluşsa ve yüzleşse orjinal bi nokta yakalanbilir...

Kim demiş olabilir?

------------
Kimya mühendisliği okurken, sonuçta bir kimya mühendisinin fabrikada, bir işletmecinin altında çalıştığını düşünerek, biraz daha yukarıdan bakma ihtiyacı duydum. İşletme okurken, onun da üstünden bir bakışın gerekli olacağını düşündüm ve o zaman ekonomiye kaydım. SBF’deyken artık tarih ve felsefe okuyordum. Yani formel olarak okuduğumun hep dışında, bir sonrakini okumaya devam ettim.
------------

Bu yukarıda alıntıladığım sözler kime ait olabilir? Nereden anladınız?

11.11.2005

Bir problem-adam olarak Etyen'e giriş...

Baktım da etyenin yarınki yazısı 11 kasım girmiş devreye...etyensiz olmaz abi,tamamen kendi icadı kavramları herkes biliyor ve kullanırmışcasına kullanması dışında etyen önemli ve haysiyetli bi entelektüel...kavram kaşifi,mucidi olmasına itirazım yok...yeni kavram yaratsın,ve bunların kendi tarafından icat edildiğinden hareketle açıklayıcı metinler yazsın,belki ilk yanında olacaklardan biriyim...Birçok kişi "şarlatan" der,ben savunurum...etyen'in kafasına ve gönlüne inanıyorum çünkü...akıl-fetişistleri anlamayabilir ama bu bir duygudur...İnanç...Güven...Aslında o inancında kaynağı yine akıl ve zaman...bunların ikisinin kesişmesiyle oluşmuş güven ve empatiyle-hisdaşlıkla oluşmuş inanç...Her clash'imize rağmen alper'e de inanıyorum mesela...Zaten onun için clash yapıyorum ona karşı...Çok beğendiğim makalesine karşı bişey yazıcam,vakit ayarlıyamıyorum bu ara...

Ama etyen beni şok edercesine hala neoloji yapıyor ve neolojisini kökleşmiş-bilinen kavramlar gibi kullanmaktan,hayali topluluklara referans yapmaktan(demokratlar..?! kim bunlar)çekinmiyor...Demokrat sensin etyen bide seni seven bayramoğlu falan...Bu ımagined community yaratılıp somuta bürünecekse bunlar da kendine "liberal" diyenlerden olacak %90...Ama hala müslümanlık der gibi demokratlık liberaller der gibi demokratlar...Bu bal gibi liberal düşünce geleneği içinde bir koldur...hemde belki en güçlü kol...hume,kant..bu yüzyılda da en başta ısıah berlin sonra yenilerden john gray...Tabi etyenin kendine mahsus yorumları da var...Ama dikkat ben etyen'e şahıs olarak inanıyorum yoksa bu gazete metinleriyle kalıcı bişey olamaz...ideolojiler ve modernite,zihniyet yapıları ve değişim'deki bazı metinler müstesna(ki onlarda yetersiz)

Şu şart,Etyen ingilizce yazacak dipnot vermese bile sık alıntı yapacak,somut alıntı,farazi konuşmayacak...Somut liberal geleneği teşrih masasına yatıracak..kendi icadı kavramları,bilinen şeylermiş gibi kullanmayacak...Sonrasında zaten tartışma sağlıklı zemine oturur...Yoksa atilla hoca usul-metod yönünde dedikleriyle sonuna kadar haklı...Benim alper'e karşı haklı olduğum gibi:)

O gün masada anlaştıydık...alper etyen,rasimozan atilla...Birebir analoji...

Mustafa Kemal'in vefatını saygıyla anar,size sevgilerimi sunarım aziz efkar-ı hürriyetperveran...

11.10.2005

Potter

Kucuk buyucu Harry Potter’in kitaplari bilindigi gibi dunyada 300 milyonun uzerinde bir satisla oldukca ilgi topladi. 7 Kitap olarak tasarlanan serinin birinci kitabinin filmi ciktiginda serinin 4. kitabi yayinlanali 1 yil olmustu. Simdiyse 4. Kitabin filmi sinemalara gelmek uzere, ve 6. kitap da bir kac ay oncesinden beri piyasada. Bu ayin 18’inde gelecek olan 4. filmi iyi anlayayim diye 2. ve 3. filmleri bir seyredeyim dedim ve 2. ve 3. filmin ilk ciktigi zamanlarda seyrettigim 1. filme gore hayli farkli ve siyasallasmis bir duzlemi oldugunu fark ettigim icin bu yaziyi yazma ihtiyaci hissettim.
Genel konu olarak filmlerde Potter, anne ve babasini olduren kotu buyuculer buyucusu, guclu Lord Voldemort’a karsi savasiyor.
Maceralarini, okudugu buyuculuk lisesi Hogwarts’in buyulu dehlizlerinde ya da yuzyillarca acilmamis gizemli odalarinda, buyuculuk ogrencisi arkadaslariyla beraber iz surerek yasayan Potter’in her bolumu ayri birer hikaye olusturan kitaplari bu yonuyle Enid Blyton’un “hafiye besler”, “gizli yediler” gibi eserlerini de hayli andiriyor, ozellikle de rakip yatakhanede kalan ukala ve kotu zengin cocuklari olarak resmedilmis diger ogrencilerle surdurulen rekabet, okul ici yarismalar gibi konular da dusunuldugunde. (Okulda Gryffindor, Hufflepuff, Ravenclaw ve Slytherin adlarinda 4 yatakhane vardir.)
Tuhaflik su ki birinci filmde cocuklardan bahseden, fakat buyuklere anlatilmis, akillica kurgulanmis bir olay orgusu, kendine ozgu bir evreni, karakterleri ve cocuksuluğundan ancak alaycili anlatimi sayesinde ayird edilebilen bir macera vardi. Fakat ikinci filmde birden hikayenin ana teması degisiyor: Tamamini ikinci filmde ogreniyoruz ki hem ogrenci hem de asıl buyuculer arasinda tum ebeveynleri buyucu bir aileden gelmek ve gelmemek konusunda buyuk bir cekisme vardir. Rakip misafirhanedeki ukala ogrencilerin digerleriyle alay edip durmasinin sebebi digerlerinin yarim-kanli (half-blood diye geciyor) olmasi, kendilerininse sulaleden buyucu safkan (pure-blood diye geciyor) olmalaridir, safkan buyucu ogrencilerden birinin velisi olarak gene bu filmde karsimiza cikan Lucius Malfoy okul yonetim kurulu uzerinde cok buyuk etkiye sahiptir ve mevcut okul yonetimini yarim-kanlilara musamahali davrandigi icin isten el cektirmeye calismaktadir. Ikinci kitapta ayrica ukala ve safkan kotu cocuklarin kaldigi yatakhane olan Slytherin’in 1000 sene once “Salazar Slytherin” adli bir buyucu tarafindan kuruldugu bu buyucunun yarim-kanlilarin alinmasina karsi mucadeleyi de baslatan kisi oldugu ogrenilmektedir. Tahmin edilebilecegi gibi Gryffindor, yani Potter’in kaldigi yatakhanenin 1000 sene onceki kurucusu Godric Gryffindor, yarim kanlilarin (half blood) okula alinabilmesinin en buyuk destekcisidir ve Potter’in kendisi ve arkadaslari da yarim kanlidir. 3. filmde de konu bu sekilde devam ediyor ve hatta gene ogreniyoruz ki aslinda safkan yarimkan buyucu olma meselesi filmin ana ekseniymis, Lord Voldemort da, kendisi de yarimkan olmasina ragmen, yarimkanlara dis bileyen biriymis ve bu yuzden kotu olmus, Potter’in ebeveynine de bu yuzden dis bilemis, oldurmus falan filan.
Dur bi dakka nooluyor dedim tabii. Cunku bu tema degisikligi ve fantastik kitaplarin ruhunda varolan mizahi, alayci ve apolitik uslubun yerini alan mesaj verme kaygisi hemen siritiyor. Hemen bu anti-irkci temanin veya ipuclarinin ilk kitabin kendisinde yer alip almadigini merak ettim, cunku ben neticede filmlerden izliyordum ve bazen boyle seyler kitapta yer alir, fakat filme ancak kurgu gerektirince eklemlenir. Ama ilk kitabi da bir sekilde edinip taradim, ve orada da hic bir anti-irkci mesajin olmadigini, yarimdi safti diye bir kan meselesinin kelimesinin bile hic gecmedigini gordum uzulerek. Ne half, ne, blood, ne, pure, ne blood. Ilk kitaptaki mesajlar sadece sadakat, baglilik, iyilik guzellik vs seyler, ve kotuluk sadece kotuluk oldugu icin, dogasi geregi kotuluk.
J. K. Rowling’in ilk cildi de yeterince cok satan kitabinin temasini ikincide ne diye degistirdigini bilmiyorum. Ama bir fantastik roman okuru bayat ve didaktik politik mesajlar verme kompleksini asmis, okuyucusuna duzgun ve “inanilmaz” bir hikaye okutma cabasinda bir hayalgucu bekler yazarin zihninden. Bu yuzden alegori’lerden varligini hissedebildigi yasa geldiginden beri tum kalbiyle nefret ettigini acikca soylemekten cekinmemis buyuk bir fantastik roman yazarinin bir sozunu buraya da kaydediyorum: Kendisine hic bir sosyal problemi ya da olguyu isaret etmeyen masallar yazdigi icin insanlari topluma karsi sorumlu gorenlerce yoneltilen “Kacis edebiyati yapiyorsun” suclamasina verdigi muhtesem cevabi buraya da aliyorum. Edebiyatin, hayalgücünün ve yetenegin bir savunmasi olarak elbette. Ve politize olmama ozgurlugunun de izninizle.
“Kendini durup dururken hapiste bulmus bir adamı sırf çıkıp eve gitmeye çalıştığı için ne diye hor görelim? Ya da; diyelim beceremedi. Hapishane duvarları ve ve parmaklıklardan başka şey düşünüp konuşması yasak mı? Dışarıdaki dünya sırf bu mahkum onu göremiyor diye daha mı az gerçektir sanki? Bir mahkumun kaçışından en çok kim tedirginlik duyar ki?”

tatli ruyalar dilegiyle...

Not: Mahcupyan bugun de yazmadi.

11.09.2005

Mahçupyan artık yazmıyor mu?

Etyen Mahçupyan son yazısını 4 Kasım'da yazdı. Kendi periyoduna göre 6 Kasım'da tekrar yazması gerekiyordu, ama bugun ayin 9'u ve halen web sitesinde ayin 4'undeki yazisi bulunuyor. Medya odakli web sitelerine baktim, fakat yazilarina son verilmesine dair bir ipucuna rastlamadim. Ama Gazetem.net adresinde Etyen olmasi gerektigi gibi ayin 6'sinda bir yazi yazmis olarak gorunuyor, bu yazi son yazilarindan bir cogu gibi Ermeni konferansi uzerine. Murat Bardakci'nin bir yazisina cevap olarak Cemil Kocak'tan naklettigi Ruseni bey isimli bir istihbarat subayinin emeklilik hikayesini anlatmis orada (Teskilat-i Mahsusa'nin ortada belge birakmamaya dayali calisma tarzini sergilemek uzere). Zaman'in en son sayisinda yayinlanan yazisi ise meclis baskani Bulent Arinc'i elestirmeye yonelik. Cok agir bir ifade de icermiyor acikcasi.
Yazilarina son verilmis olmasi ihtimali simdilik sadece benim faraziyem. Fakat yarin Zaman'i arayip sormayi dusunuyorum, ne kadar soylerler o da ayri konu tabii. Gene de ben uzulecegim boyle bir sey varsa. Bilgisi olanlar bilgi verebilir mi bir zahmet?

Ekmel Tezel

Ozan'cim, Ekmel Tezel'le tanismiyor olmakla birlikte o yaziyi ilk yazildigi zaman LDT'nin sitesinde de okumustum, ayni seyleri hissetmis ve bir yazi yazmayi dusunmustum, ama bildigin gibi Ekmel Tezel'in yazisi kendisinin vaad ettigi uzere iki bolumden olusuyor, ve henuz ikinci bolum yayinlanmadi. Dolayisiyla iyi bir kritik yapabilmek icin soyleyeceklerinin devamini dinlemek gerekiyor, ben de onu beklemekteyim.
Ama ilk yazisini Dogan buraya fwd'layinca bir kac seyi buraya yazayim dedim bu arada, hani hem vakit gecsin; hem de tartisma olsun, ben bir seyleri yanlis ifade ediyorsam ortaya ciksin falan diye.