Liberal Konsey

10.30.2005

"Yedirmeme teorisi"

Benim amacım baştan beri “filanca fazla püriten görüşten vazgeçelim.” gibi yaklaşımların yanlışlığını vurgulamak. Çünkü neyin yetersiz oldugunu kelimelere dökebilmeliyiz. Ama Ozan “Bulunduğumuz yer daha tutarlı bile görünse bu püritenlikten ve Frederic Bastiat'in buyuk bir filozof gibi gorulmesinden kaynaklanmaktadır ve bu yüzden gene de dışa açılmalıyız.” gibi bir yaklaşım sergiliyor. “Ne bakımdan?” itirazlarıma da pür tutarlılığın çok da önemli bir şey olmadığına dair cevaplar alıyorum ve son olarak tutarlı davranmaya kalkıştığımızda mantığımızın bizi her ikisi de kabul edilemez görünen iki sonuca mahkum ettiğini ispatlamayı denedi: Yani ”Tutarli davranan ya tüm uyuşturucuları serbest bırakmalıdır, ya da başta uyuşturucular tüm zararlı şeyleri yasaklamalıdır, ki bu işin de sonu belirsizdir.” gibi bir dilemma'ya getirmeyi. Tabii ki gercekte kendisinin bunlara ne kadar inandigi supheli, muhtemelen bu iki noktadan birine savrulmayı kimse kabul edemeyeceği için tutarlılık değil “bilgelik”, ya da bir tür “sağduyu”ya kulak verilmesinin her zaman daha doğru sonuç vereceğini soyleme firsati bulacak sadece. Peki, o zaman sanki konu uyusturucu yasaklariymis gibi oynayalim. Gerçekten tutarlı olmak bizi ya herru ya merru aşırlık seçeneklerine mi mahkum eder, ve bir karma denge durumu (“karma denge durumu”=“ya hep ya hiç” olmayan; alkol ve sigara serbest, ama marihuana ve yukarısı yasak gibi dengeli durumları kast ederek kullanıyorum.) hep relativist “kim belirleyecek onun derecesini” itirazlariyla mi bogusmak zorunda kalir, bir gorelim? Yoksa gene klasik liberal ilkelerden yola çıkılarak bu tür bir karma denge durumunun alti uyusturucu, pornografi vs konularindan oteye tasmaksizin doldurulabilir, ve “sagduyu” veya “bilgelik” gibi muphem ve kisiden kisiye degisen kavramlara ihtiyac duymadan da bu isi halledebilir miyiz? Ben bu yazida bunu denemeyi dusunuyorum. Ki bilindik bakis acisina elestiri getirirken yapmamiz gerekenin de bu olduguna inaniyorum.
Oncelikle su bir gozlem olarak kaydedilmeli: Bir firinci cep telefoncuya karsi degildir, gomlekci restoran’a karsi degildir, ve bu boyle gider. Ama icinde firinci, gazeteci, cep telefoncu, restoranci, gomlekci’nin bulundugu butun bu insanlar arasinda buyuk bir cogunluk sadece ve sadece ozel olarak uyusturucu ticaretine karsidirlar, pornografi, alkol, kumarhane isletmeciligi gibi konularda da sinirlama ve kontrollerden yanadirlar. Dolayisiyla sanki bu konudaki yasak bu ozel bakistan kaynaklanmiyormus da ticaret serbestisinin digerleri gibi basit bir eksikligi imis gibi yorum yapamayiz.
Bu tür yasakların tümünde, 10 emre aykırılık dışında, ortak olan nokta hepsinin “fazla kolay para” olmasıdır. Cem Yılmaz kendi yeteneği ile para kazanır; işçi o yetenek kendisinde olmadığı için fabrikada çalışır, fakat işçi de Cem Yılmaz da uyuşturucu satmaya tevessül etmezler. Fakat işte onlar bunu yaparken sırf onların tevessül etmemesinden ötürü uyuşturucu satışı veya pornografi vs karlı hale gelir. Bu mekanizma da olayı bireysel bir üretim-tüketim ilişkisi olmaktan çıkarır.
İnsanların çok büyük çoğunluğu dini sebepler, insanin kişiliğine ve psikolojisine, aile değerlerine zararlari vb anlaşılabilir sebeplerle bireysel olarak uyuşturucuya ve pornografi vs’nin ticaretine, kumarhanecilige bulaşmazlar. Ve bu tercihleri sonucu bu malları arz eden insan sayısı büyük oranda azalır, bu da bu sektörde kar marjının piyasa dışında gelişmesini ve anormal bir “rant”ın ortaya çıkması sonucunu doğurur. Bu anormal rantı ortaya çıkaran o hizmeti ya da malı üretenlerin becerisi, malin kitligi, azligi vs değil bilerek o hizmeti üretmekten kaçınanlardır. (Bu kaçınan insanlar isteseler o sektöre girerler ve geliri bizzat elde ederek kar marjlarıni düşürebilirler.) Dolayısıyla kaçınmak yoluyla ortaya çıkardıkları rant üzerinde hak sahibidirler. Tipki bir ihaleye katilan 4 firmanin 3’unun sus-payi parasi karsiliginda cekilmesi gibi; ve kendilerinin ozel olarak kacindiklari bu uyusturucu isinin başkasının eline de geçmemesi için faaliyeti devlet aracılığıyla yasaklayarak orada bir ticaret hacmi olusmasini engellerler, yani ortaya cikan ranti geri alirlar, neredeyse hiçbir maliyeti olmayan bu faaliyetlerin fiyatının hemen tamaminin böyle bir ranttan ibaret oldugunu da ayri bir gerceklik. İnsanlar içki gibi nispeten az rahatsız oldukları şeylerin satışını da ancak kontrollü olarak serbest bırakırlar, ama o rantı spesifik yüksek vergilendirme yoluyla gene de üreticinin elinden geri alırlar. Ya da bana mesela bedava kumarhane verseler kapatırım, kendi sebeplerimden ötürü; ama ben ve benim gibi düşünen insanların %95’i kumarhanelerini normatif ahlakları dolayısıyla kapatırken, açık tutan kumarhaneci 20 kat fazla para kazandığında (20=%100/%5) o paranın 19 katini ona ben ve benim gibiler bağışlamış olur. Bu durumda o adamın kazandığı paranın %95’inin vergilerle elinden alınmasına onay vermekte sakinca gormem, oyumu o kumarhaneyi kapatacak olan partiye de verebilirim, çünkü adam, ben 100 kazandim 95’ini siz aldiniz diye cingar cikarabilir, o beklentiyle calistigi icin durum bir adaletsizlik goruntusune de ulasabilir. Bu problemi kökten çözmek için de %95 oranında vergilendirmekten daha iyi bir çözüm yasaklamak olabilir, nitekim yasaklamak kategorik ve dolayisiyla adil bir cozumdur; bunun kumarhanecinin bireysel özgürlüğüne müdahale olduğu büyük oranda yetersiz bir argümandir, cunku neyin serbest olmasının özgürlük olarak nitelenebileceği, neyin serbest olmasınınsa özgürlük olarak nitelenemeyeceği ahlaksız (=uyuşturucu satmaktan çekinmeyecek) insanin bu serbestide ne yapacağı ile olculur ve bunu da olcecek olan toplumun kendisidir. Eger 10 kisi bir odadaysak ve aramizda bir psikopat varsa “bicagi ortada birakmak yasaktir.” gibi. Bir eve ya herkes ayakkabılı girer, ya da herkes ayakkabısız girer. Ama “İsteyen istediği gibi girebilir, bizde özgür.” denemez. Çünkü 10 kişiden yalnızca birisi ayakkabılı girmek istese bile bu serbestliği “korunması gereken bir özgürlük” olarak tanımak yüzünden diğer hiç kimse de ayakkabısız giremez olur, çünkü kimse başkasının ayakkabıyla bastığı yere çorapla basamaz vs vs. gibi. Yani, neyin adil bir sonuc verecegine iliskin bir fikrimiz yoksa neyin ozgur olmasi gerektigine iliskin bir fikrimiz de olamaz.
1 ton su icsen de olursun, ama kimse 1 ton su icerek olmemis bugune kadar, oysa olmeyecegini sanip overdose kokain alarak olenler cok. Bu tabii sahsi bir dusunce, kimseyi baglamaz, ama beni baglar ve kokain saticisi ya da kullanicisi olmama sebebim budur. Benim gibi kendisini baglayan bu dusuncelerle kokain saticiligi veya iciciligi yapmayan buyuk bir cogunluk var, ve bu cogunluk kendi ahlaki davranislarindan tureyen bir rant yuzunden enayi durumuna dusmemek icin kamusal bir kontrolü devreye sokarak bu tur kazanclari kategorik olarak yasaklar. Bu yuzden cogunluk olarak oy verirken kokaini yasaklarlar, suyu veya kirmizi eti ise serbest birakirlar. Cunku bunlari herkes satar ve kimse de yanlis kullanmaz ve boyle oldugunu ben bilirim sahsen ve benim gibi dusunen bir cogunluk da vardir.
“Kim belirleyecek neyin adil oldugunu?” demeye de gerek yok, toplum cogunlugu (toplum adina hareket eden daha kucuk bir grup degil) belirliyor iste. Piyasayi vareden onlarin orada bulunusu, piyasayi mumkun kilan mulkiyet hakki da gene onlar tarafindan bu amac icin olusturulan devlet sayesinde duruyor. Ben inaniyorum ki bu durum bir toplum cogunluguna “adil sonuclar vermeyecek” bir serbestligi “ozgurluk” olarak tanimama, “ozgurluk” taniminin icine sokmama hakkini verir. Yoksa “Herkes birbirinin ozgurlugune saygi gostermeli” derken kullandigimiz “ozgurluk” kelimesinin icerigini kendi basimiza doldurabilmemiz diye bir sey olamaz zaten. Bir onceki mailimde belirtigim gibi haklar, bir cogunluk tarafindan tanindiklari zaman mesru olurlar. Bundan oturu kumarhane isletmeciligini, uyusturucuyu vs yasaklamak mesrudur ve bir toplum cogunlugunun basvurabilecegi bir yontemdir. Herkese yasak oldugu icin de adaletsizlik, ya da haksizlik iddiasinda bulunmak pek mumkun degildir.
Çok iddialı olmamakla birlikte “kolay paranin engellenmesi ve adalet” şeklinde kurduğum modelin, Ozan’ın “bireysel zarar ve bireysel özgürlük” üzerine kurduğu yapay tutarlilik dilemması modeline göre daha açıklayıcı olduğu söylenebilir. Mesela bu rant dusuncesi Hollanda’daki uygulamayla da uyumludur. Orada da hafif uyusturuculara ozel bazi kontrollü cafelerde serbestlik taniyarak gene bu ranti azaltmak ve agir uyusturucuyu da tamamen yasaklamak; yani bahsi gecen rant uzerinde kamusal bir kontrol saglamak amaci guduluyor, yoksa bu bir bireysel ozgurluk icin falan olsaydi tum uyusturucularin serbest birakilmasi da mumkundu. Ayni sekilde bu model neden icenlere, satanlara gore daha az ceza verildigini de acikliyor. Ote yandan Ozan’ın modelinde Cem Yılmaz ve kırmızı ete kadar bir çok şeyin tutarlılık gereği yasaklanabilmesi gerekiyordu, bu modelde bu da yok, daha dar ve net bir çerçeve bulunmakta, çizgiyi Marihuana ve alkol arasından çekmek bir tutarsızlık biçiminde görünmemekte ve son olarak bireysel tercihten kolektif tercihe geçişin şekli de gösterilmekte. Bu modelin de eksikleri bulunabilir elbette, ama daha az yanlış-daha çok açıklayıcı bir model kurmanın mümkün olduğu, anlayamadığımız şeyleri öylece kabullenmemiz gerekmediğine yeterli bir ornek oldugunu dusunuyorum. Mesela “BBC’nin ozellestirilmesine gulerler İngiltere’de” diye kestirip atmamak icin yani.
Kisacasi benim derdim uyusturucu konusunu tartismak degil.

0 Yorumlarz:

Yorum Gönder

<< Home